8 Aralık 2014 Pazartesi

RUSYALI UZMANLAR YÜKSEK KALİTELİ SENTETİK HAFİF PETROL ÜRETMEYİ PLANLIYOR

Hammadde olarak şist ve ağır petrol çeşitlerinin işlenmesinden kalan artıklar kullanılacak. Teknolojiyi geliştiren uzmanlar, kalitesi bakımından sentetik petrolün yüksek kaliteli hafif Norveç çeşidi ile kıyaslanabileceğinden eminler. Yeni petrolün maliyeti ise varil başına 30 doları aşmayacak.
Daha ekolojik ve enerji yoğunluğuna sahip gelecek yakıtın temelini sentetik petrol oluşturacak. Fakat üretim teknolojisi, hammaddenin oldukça erişilir olmasına rağmen yüksek kategorilerden. Örneğin bunlar şist ve ağır petrol çeşitlerinin işlenmesinden kalan artıklar. ABD ve bazı Batı ülkelerinde sentetik sıvı yakıtın kendi üretim süreçleri geliştirilmiş bulunuyor. Sözü edilen süreçler çeşitli uygulama aşamalarında bulunuyor.
Rusya da yeni yakıt türleri olarak sentetik petrol üretmek niyetinde. Bu, ekolojik standartlar ve etki açısından benzin, gazyağı ve dizel yakıtının kalitesine artan taleplerle izah ediliyor.
Rusya’da şist çok. Katran gibi ağır çeşit petrollerin işlenmesinden kalan yan ürünler her petrol rafinerisinde var. Bunu, enstitüdeki hidrojenasyon işlemler laboratuarının yöneticisi Lüdmila Gulyaeva açıkladı. Sözlerine göre, hammaddeyi kullanarak minimum harcama örgören ve maksimum yarar sağlayan işe yaklaşımı bulmak kalıyor. Aslına bakılırsa Sovyet idelerini tazelemek (eskiden Sovyetler Birliğinde de şistler işlenirdi), bilimsel içerikle doldurmak, sivil sanayi dallarının geliştirilmesi için uygun hale getirmek gerek.
Rusyalı uzmanların idesi şöyle: su ve katran karışımından önceden hazırlanan emülsyon mikrona kadar ezilmiş şist ile karıştırılıyor. Donmasına olanak vermeyen belirli derecede bu karışım özel bir cihaza gönderilir. Aynı zamanda cihaza oksidan pompalanır. Sözü geçen karışımın tam olarak yanmadığı halde gaz ayrılanıyor. Gaz zararlı katkılardan temizleniyor ve belirli kimyasal reaksyonların yardımıyla sentez gazına dönüşüyor. Sentez gazı kendi tarafından çetin teknik sisteme sokuluyor. Burada gaz yeniden reaksyona katılıyor. Sonuçta gaz, sentetik petrol gibi artık yüksek hidrokarbona dönüşüyor.
Böyle petrolün benzin, gazyağı, dizel ve başka petrol fraksyonlarına ayrılması sonucunda gereken yakıt çeşitleri üretilebilecek. Teknolojisinin karmaşıklığı, sözü edilen manipülasyonların gerçekleşeceği tüm gerekli koşulların ortaya çıkarılmasında.
Teknolojiyi geliştiren uzmanlar, bu yolla elde edilen sentetik petrolün kalitesi açısından en yüksek çeşit Norveç hafif petrolü ile kıyaslanabileceğini, ayrıca yüksek kaliteli petrol üretmeye olanak sağlayacağını sanıyor. Yeni petrolün maliyeti 30 doları aşmayacak.
Bu gibi hammaddeden üretilen yakıt daha temiz olacak, çünkü sentetik petrolde kükürt hiç olmayacak, bu ise büyük bir artı. Sibirya, Uzak Doğu, Arktika’da sentetik maddeden benzin, gazyağı ve dizel yakıtı üreten modül işletmelerinin kurulması halinde iyi bir etki elde edilebilir. Bu, petrol rafinerilerinde çeşitlendirmelerin arttırılması ve yakıt kalitesinin yükseltilmesi. Böylece çevreye olan yükü azalmış olacak.


PERU BUZULLARI ERİYOR

Peru hükumeti tarafından yapılan açıklamaya göre Peru buzulları son 40 yılda yüzde 40 oranda eridi. Peru’nun Andes bölgesinde bulunan 755 buzul önümüzdeki yıllarda kaybolma tehlikesi taşıyor. Bu oran yüzde 90’ının bir kilometre çapından az olduğu buzulların suya karışarak doğal dengeyi altüst edeceğinin kanıtı.
Buzul bilimci Nelson Santillana konu hakkında açıklamalarda bulundu:
“Son 40 yılda bölgede 996 yeni göl oluştu. Bu rakam bile erimenin ne ölçüde olduğunu anlatıyor. Çünkü buzul eridiğinde ilk etapta ardında bir boşluk bırakıyor.”
1970 yılında 20 bin Perulunun ölümüne yol açan depremin ardından, buzul kayıpları başlamıştı.
Buzul bilimci Nelson Santillana: “Peru’da tropikal buz dağlarına sahip olduğumuz unutulmamalı” dedi.
Ülkenin içme suyunu sağlayan buzulların erimesi Peru’da yaşamı zorlaştıracak.


STRES SAÇI BİR GECEDE BEYAZLATIR MI?

Stres yüzünden saçın bir gecede beyazlayabildiği inancı oldukça yaygın. Claudia Hammond sorunun kökenine inmenin zorluklarını anlatıyor.
Kaptan Pilot Eric Moody, 1982’de Kuala Lumpur’dan Perth’e uçuş sırasında uçağın dört motorunun birden durduğunu, Cakarta havalimanına acil iniş yapmak zorunda kalmış. Bütün bu süreç boyunca pek korku belirtisi göstermeyen Moody’nin altı ay sonra saçlarında bir tutam beyazlaşmış; bir yıl sonra ise bütün saçı ağarmış.
Benzer şeyler başka tarihsel karakterlerin de başına gelmiş. Fransa kraliçesi Marie Antoinette 37 yaşında giyotine gitmeden bir gece önce saçlarının beyazlaştığı söylenir. İngiliz avukat Thomas More’un da 1535’te idamından hemen önce saçlarının ağardığı rivayet edilir.
Peki, bu hikâyelerin doğruluk derecesi ne? Saçların bir gecede ağarması bilimsel olarak mümkün mü? Saçın bu kadar kısa sürede renk değiştirmesine neden olan fizyolojik bir süreç var mıdır?
Melanin pigmenti
Saça rengini veren iki tür melanin pigmenti vardır: Saçın koyuluğunu belirleyen ‘eumelanin’ ile saçın kızıllık ve sarışınlık derecesini belirleyen ‘feomelanin’. Yaşımız ilerledikçe saç foliküllerindeki hücreler bu pigmentleri üretmez olur. Bunun sonucu ise saçın renksiz hale gelmesidir. Saçımızın bir kısmı eski renginde bir kısmı ise renksiz olunca, özellikle koyu renk saçlılarda ortaya gri bir görüntü çıkar.
Bu süreç hakkında tam bilgiye sahip değiliz. Bir araştırmada, saçı suni yollardan ağartmada kullanılan kimyasalın doğal ağarmada da devreye girdiği görülmüştür. Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda şu sonuca varılmıştır: Melanin üreten hücreler hidrojen peroksit de üretiyor ve normalde bu katalaz adı verilen bir enzim tarafından parçalanıyor. Fakat yaş ilerledikçe bu enzim miktarı azalıyor ve hidrojen peroksit birikmesi melanin üretimini engelliyor.
Ani saç ağarmasına tıpta ‘canities subita’ deniyor. Aslında saçlar renk değiştirmiyor, renkli olan saçlar dökülüyor. ‘Alopesia arieta’ adı verilen hastalık ani saç dökülmesine ve kısmi kelliğe yol açıyor. Vücudun bağışıklık sisteminin tetiklediği bir reaksiyon olduğu sanılıyor; vücut kendisine karşı harekete geçiyor. Stres durumu daha da ağırlaştırıyor. Korkunç şeyler tecrübe eden insanlarda ani saç ağarması bununla bağlantılı olabilir. Bazı durumlarda beyaz saçlar bu süreçten etkilenmiyor.
Yani şok durumunda saç dökülmesi meydana gelebilir. Dökülen saç da renkli saçlar olacağından beyaz saçlar kalacak, tüm saç beyazlamış gibi görünecektir. Belki de bağışıklık sisteminin karşı saldırıya geçtiği şey pigment üretme sistemidir. Pigment üretmeyen beyaz saç folikülleri bu nedenle etkilenmiyor olabilir.
Bu yaklaşım Kaptan Moody’nin durumunu açıklayabilir. Moody’nin saçının tümüyle beyazlaşması bir yılı bulmuş. Fakat saçları henüz beyazlamamış ya da az beyazlamış gençlerle ilgili anlatılan bir gecede beyazlama hikâyeleri için ne denebilir?
Stres ve DNA hasarı
Bir başka vaka da İsviçre’de 54 yaşındaki bir kadının kafasında küçük bir bölgede görülen saç dökülmesi. Kortizon tedavisiyle saç dökülmesi durmuş, ama birkaç hafta içinde saçları tümüyle beyazlamıştı.
Bu yıl kimya alanında Nobel ödülü alan Robert Lefkowitz’in önderliğindeki bir ekibin geçen yıl yaptığı bir araştırma bu sorunun yanıtına bir adım daha yaklaşmamızı sağladı. Farelerde yapılan araştırmada, kronik stresin DNA’da hasara neden olan bir mekanizma yarattığını ve bunun saç ağarmasına yol açabileceğini tespit ettiler.
Saçların beyazlaması tıbbın kolayca çözeceği basit bir sorun olarak algılanır, ama öyle değildir. Tam olarak meydana gelen süreci görmek için şoka uğratıcı bir olay öncesinde ve sonrasında saç yapısını, rengini, kalınlığını incelemek gerekir. Hayati tehlike oluşturan anlar nadir oldukları gibi önceden bilinemezler de. Hiçbir etik komisyonu da laboratuvardaki gönüllü denekleri yeterince korkutacak bir olaya meydan verilmesini kabul edemez.
Kısacası, şok nedeniyle saçın renk değiştirmesi dşüncesi oldukça ilginçtir. Belki de bunun ardında yatan şey vücudumuzun bizim dışa vurduğumuzdan çok daha fazlasını yaşıyor olduğu düşüncesidir. Yani kaptan pilot Moody, motorları duran uçağa acil inişi soğukkanlı bir şekilde yaptırmış olsa da, vücudu ayrı bir hikâye anlatıyor olabilir.
Claudia Hammond
BBC Future


NEW HORİZONS PLÜTON ARAŞTIRMALARINDA KULLANILACAK

Son günlerde uzay araştırmaları hakkındaki haberler gündemde oldukça sık yer buluyor. Bu sefer ki haber New Horizons adlı uzay aracından. NASA tarafından Plüton gezegeni ve sahip olduğu uyduları incelemek maksadıyla 2006 yılında New Horizons uzaya gönderilmişti. 9 senelik yolculuğun sonunda varış noktasına ulaşan uzay aracı, Plüton hakkında araştırmalar yapan ilk uzay aracı olarak tarihe adını yazdıracak.
Geldiği bu varış noktasında NASA tarafından uyandırılan New Horizons adlı uzay aracının Dünya’mıza olan uzaklığı ise 4,6 milyar km. Uzay aracının uyandırılmasının sebebi Plüton‘a ulaşmasına az bir zaman kalması. Türkiye saati ile 05:30’da uzay aracından ilk sinyaller Avustralya’da bulunan bir merkez tarafından başarıyla alındı. Başarıyla alınan ilk sinyaller hemen Johns Hopkins University Applied Physics Laboratory gönderildi. NASA da alınan bu sinyalleri inceleyerek ilk açıklamasını paylaştı. Yapılan açıklamaya göre New Horizons herhangi bir sorun olmadan görevine devam ediyor.
Uzaya fırlatıldığı 2006 senesinden bu güne dek süren 9 yıllık yolculuğun yaklaşık 2/3’ünü uykuda geçiren New Horizons, bu şekilde sağlıklı kalmayı başardı. Uzun yolculuk süresinin yaratacağı elektronik sistem sorunları riskinin ve ağır operasyon maliyetinin önüne geçilmesini sağlayan bu yöntem başarılı olmuş gibi gözüküyor. Sadece belirlenmiş noktalarda uzay aracının sistem çekleri için devreye alınan New Horizons, 9 yıllık yolculuğun sonuna başarıyla ulaştı.
Geçtiğimiz Ağustos’ta uyandırmak amacıyla sinyal gönderilen New Horizons, gelen bu direktifi başarıyla yerine getirerek uyandı. Ancak Plüton hakkındaki araştırmalarına Ocak ayının ortalarında başlayacak olan uzay aracının Plüton’a olan mesafesi 260 milyon km. Mayıs ve Temmuz ayları uzay aracının görevi için oldukça kritik tarihler. Bu tarihlerde Plüton’u daha da net olarak görebilecek olan New Horizons, gezegenin atmosfer ve yüzeyine ilişkin Dünya’ya altın değerinde bilgiler sunacak.


EVRENDE KAÇ TANE GALAKSİ VE GEZEGEN VAR?

 Evrende kaç adet galaksi var sorusunun kesin bir cevabı bulunmamakla beraber, bilim insanları genellikle 300 ila 500 milyar arasında rakam belirtmektedirler. Ancak bu rakamları belirten bilim adamları tahminlerini Samanyolu gibi büyük sayılabilecek galaksiler üzerinden yapmaktadır. Eğer bu rakamların üzerine “cüce galaksi” olarak adlandırılan galaksilerin de sayısını eklersek, yaklaşık 6-8 trilyon arası galaksi rakamına ulaşılabileceğimiz öngörülüyor. Ancak bu bilgiler günümüzde kesinlik kazanmış degil. Ayrıca hergeçen gün rakamlarla ilgili tahminler güncellenmektedir.
Gezegenler bu konuda daha da şanssız. Çünkü halen evrenin her noktasına ulaşılmış değil. Bu durumdan ötürü bir rakam vermek de zor. Nitekim henüz evrendeki galaksi sayısını tam bilemiyoruz. Ancak bilim insanları yaptıkları değerlendirmelerde, sadece bizim galaksimizde (Samanyolu) 17 milyar Dünya ile yakın boylarda gezegen olabileceğini ve bu gezegenlerin yaşam olasılığı barındırdığını belirttiler. Bu rakamı evrenin tümüne yaydığımız zaman karşımıza hayal edemeyeceğimiz kadar çok gezegen sayısı çıkmaktadır.

EN BÜYÜK TELESKOP 2024 TE AÇILACAK

Avrupa Güney Gözlemevi (ESO), dünyanın en büyük teleskopu olarak Şili’de inşa edilecek ‘Avrupa Çok Büyük Teleskobu’nun (E-ELT) tamamlanması için onay verdi. Birçok optik donanım içerek olan E-ELT, yıldız sistemlerinin en erken dönemlerini inceleyecek…
ESO Konseyi, Şili’nin Atacama Çölü’nde inşa edilmesi planlanan VLT teleskopunun 2024′te tamamlanması için onay verdi. 39.3 metre çapındaki ana aynasıyla dünyanın en büyük teleskobu olacak E-ELT, toplamda 5 ayna içerecek. Petek şeklinde 798 parçadan oluşacak ana aynanın her bir parçası 1.45 metre genişliğinde ancak sadece 50 mmm kalınlığında olacak. E-ELT’nin ikinci aynası 4.2 metre çapında olacak.
Birçok optik donanım içerek olan E-ELT, yıldız sistemlerinin en erken dönemlerini incelemek ve gezegenleri oluşturan disklerin su ve organik molekül içeriğini incelemek için kullanılacak.
40 metre çap civarındaki ilk teleskop olan E-ELT, dış gezegenlerin atmosferlerini inceleyerek yaşam izi arayacak. Mevcut teleskoplara kıyasla 15 kat daha fazla ışık toplayabilme yeteneği olacak E-ELT, uzaydaki karanlık gök cisimlerini ve kozmik yapıları çok daha hızlı tespit edebilecek.
BÜTÇE SAĞLANDI
ESO Konseyi Direktörü Tim de Zeeuw, ‘konsey tarafından alınan kararın ardından teleskobun inşasının onaylandığını ve E-ELT için gerekli olan dev bütçenin sağlandığını’ söyledi. Zeeuw teleskobun tamamlanmasının ardından gelecek yılların ‘çok heyecan verici keşiflere tanık olacağını’ söyledi.
Cerro Armazones Dağı üzerinde kurulacak E-ELT, Haziran 2012′de proje olarak sunulmuştu. Projenin onaylanması için gerekli olan bütçenin yüzde 90′ının sağlanması gerekiyordu.