11 Nisan 2014 Cuma

RUS BİLİM ADAMLARI YAŞLANMA SÜRECİNİ DURDURMA USULÜNÜ BULDULAR


İnsanın sağlıklı olması ve uzun ömür yaşaması için kromozomlarındaki DNA’nın doğru şekilde yoğunlaşması gerek.Genlerin çalışma süreci sırasında DNA zemberek gibi devamlı olarak kıvrılıyor ve açılıyor. Rusyalı biyologlar DNA’nın doğru şekilde kıvrılması mekanizmasını belirleyerek yaşlanma sürecini durdurmak olanağını veren bir usul daha buldular.
Yaşlanma süreci birçok bakımdan kromozomun yapı bileşenlerinden nukleozomların durumuna bağlıdır.
Nukleozomların durumunu kısmen elektrik yükü belirliyor. Bu mekanizma Lomonosom adını taşıyan Moskova devlet Üniversitesi Bioloji fakültesi ve barı diğer bilim merkezlerinde çalışan bilim adamlarından oluşan grup tarafından bulundu. Bu gruba ayrıca ABD’nin Nyü-Cersi eyaletinde bulunan Robert Vud Conson Tıp okulundan Amerikan araştırıcıları da danhildi.
Kromozom, belirli şekilde sarılan nükleozom ipiliğidir DNA molekülü, proteinlerden oluşan pekçok histonlar arasında uzanıyor. Gen çalıştığı sırada özel ferment genden enformasyon alıyor Ferment DNA ipliği boyunca hareket ederken DNA ipliği fermente yol vermek için histonların yüzeyinden açılıyor. Hücrenin ömrü boyunca bu süreç sayısız kez tekrar yer alıyor ama nukleozomlar kalıyor. Demek kromozomun bu bileşenleri her defasında yeniden oluişuyor. Fakat bu süreç nasıl gerçekleşiyor.bilim aamları hala belirleyemediler.
Araştırıcılar nukleozomların yeniden oluşması sürecini canlandırabildiler. Meğerse nukleozomların istikrarlı durumu fermentler ile proteinler arasındaki elektrostatik etkileşimi vasıtası ile sağlanıyor.
Yapılan denemelerin gösterdiği gibi istikrarlı tutarlılık yükünü değiştiren mutasyonlar, nukleozomların yapısının istikrarını etkiliyor.
Bilim adamları grubu başkanı profesör Vasiliy Studitskiy şunları söyledi: Evrim sırasında nukleozomların düşük hızla ortadan kalkmasına yardım eden stabilizasyon mekanizması oluşuyor. Grubumuz tarafından yaşlanma sürecine etki yapmak ve böylelikle yaşlanma sürecini durdurmak olanağını veren “nişan tahtası” bulundu. Bundan başka nukleozomları gerekli biçimde stabilize eden maddeler sentez yoluyla elde edilebilir. Bu rolü oynayacak adaylar artık vardır. Şimdi deneyler gerçekleştirilmelidir.

10 Nisan 2014 Perşembe

Evrenin Başlangıcı

Evrenin İpuçları


Cambridge, Massachusetts – Bilim insanları geçtiğimiz ay Güney Kutbu’ndaki bir teleskopun, zamanın başlangıcından gelen kütle çekim dalgalarını tespit ettiğini açıkladığında; bu tespitin yankıları gökbilimcilerin Büyük Patlama teorisine dair en büyük savlarının doğrulanmasının da ötesine ulaştı. Sadece birkaç on yıl önce radikal olduğu düşünülen fikirler, deneylerle onaylandı (yani iyimserler böyle düşünüyor). Geçtiğimiz iki yıllık süre zarfında bu durumla ikinci kez karşılaşıyoruz. İlki Temmuz 2012′de ilan edilen, diğer parçacıklara hacim veren enerji alanı ile bağlantılı Higgs Bozonu’nun keşfi idi. Harvard Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden John M. Kovac tarafından yönetilen Güney Kutbu teleskop ekibi; fizikçilere Rus kozmolog Yakov B. Zeldovich’in fakir adamın partikül hızlandırıcısı olarak adlandırdığı şey ile yani evrenin kendisi ile ilgili yeni bir ipucu sundu.
Bicep2 teleskopu tarafından tespit edilen kütle çekim dalgaları, Büyük Patlama’dan geriye kalan mikrodalga radyasyonun polarizasyonundan gelen soluk spiral örüntülerdi. Bu kütle çekim dalgaları, Büyük Patlama’nın arkasındaki güç ile ilgili olan şişme teorisi için uzun süredir aranan işaretler: Kozmik saat çalışmaya başladıktan saniyenin trilyonda birinin trilyonda birinin trilyonda biri kadar sonra başlayan anti çekimsel şişme. Bilim insanları patlamayı kendi standart kozmos modellerinin içine uzun zamandır dahil ediyor ama ispatlama konusunda zorlanıyorlar. Gökbilimciler, karanlık madde ve karanlık enerji gibi sırların içyüzünü anlamak ümidiyle çekimsel dalgaları dağların zirvelerinden, balonlardan ve belki de gelecek yirmi yılda uydulardan incelemeyi umduklarını söylüyor. Gökbilimcilerin ve fizikçilerin ilk önce şişmeye neyin sebep olduğunu anlamaları gerek; yani şişme teorisinin kurucusu, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Alan Guth’un ifadesiyle ‘Yerçekimini allak bullak eden ve evreni patlatan şey nedir?’sorusunu. Einstein fiziğe ‘karşı kütle çekim’ fikrini sundu.
Ona göre bu, evrenin çökmediğini açıklamak için kullandığı bir faktör olan kozmolojik sabit olarak biliniyordu. Einstein daha sonra bir hata olduğunu söyleyerek kozmolojik sabit ten vazgeçt i . Fakat gökbilimciler 15 yıl önce evrenin genişlemesinin kara enerji olarak bilinen gizemli bir güç yüzünden hız kazandığını keşfedince kozmolojik sabit yeniden canlandı. Şişme gibi itme de uzayın bir parçasıdır. Evren büyüdükçe, hızlı ve büyük bir denetimsiz genişlemeyle neticelenerek daha hızlı iter. Standford Üniversitesi fizikçisi Andrei Linde’ye göre, doğrulandığı varsayılırsa Higgs de dahil Bicep2 sonuçları öne sürülen şişmenin çoğu modelini saf dışı bırakabilir. Bilim insanları bugün çekim, elektromanyetizma, baskın ve zayıf nükleer kuvvetler olarak adlandırılan dört güç diye bildiğimiz güçler yerine tek bir güç tarafından yönetildiğinden şüphelendiklerinde, şayet kozmik tarihin başlangıcını çözmeye niyetlilerse şişmenin kimliğinin bilmek bir hayli önemli olabilir. Bicep2 dalgaları, teorisyenlerin elekt romanyet i zmadan ve zayıf kuvvetin baskın kuvveti ayırdığından, çekimin kendi yoluna gittiğinden şüphelendiği zaman diliminden geliyor gibi. Ama Dr. Linde’ye göre bu bir rastlantı olabilir. Şayet delil ve mantık zinciri birbirini tutarsa, Bicep2 dalgaları hepsinin birleşmesine veya Princeton Üniversitesinden John A. Wheeler’in, Einstein’ın evreni şekillendiren çekiminin ve içindeki atomların davranışlarını yöneten kuantum teorisinin “alevli evliliği” diye isimlendirdiği şeye kanıtlık edecek.
Şişme teorisine göre Bicep2 dalgaları, kuantum teorisindeki kütle çekimini aktaran graviton isimli kuramsal partiküllerin büyütülmüş görüntüleridir. Teoriye göre gravitonlar kara deliklerden sızan aynı süreç tarafından üretilir. 1973′de keşfettiği kara delik teorisyeni olarak ün salan Cambridge Üniversitesi profesörü Stephen Hawking’den sonra Hawking radyasyonu diye biliniyor. Şayet Bicep2 sonuçları doğrulanırsa ve gökbilimciler dalgaların ‘şişmeden gelen çekimsel dalgalar’ olduğu konusunda mutabık olursa, Hawking radyasyonu keşfi Dr. Hawking’e Nobel Ödülü kazandırabilir. Hawking radyasyonu yıllardır fizik esaslarının bir parçası ve kuantum çekimine dair en iyi bilinen tahmin olmuştur. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü kozmologu Max Tegmark, bazı fizikçilerin kütle çekimin Einstein’in hafife aldığı belirsiz kuantum ilkelerine riayet edip etmediğini öğrenmek istediğini yazıyor ve “Artık çekimin graviton partiküllerini kapsayarak nicelendirildiğini biliyoruz” diyor.
DENNIS OVERBYE                                                                                                                    www.bizsiziz.com

8 Nisan 2014 Salı

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN MÜTHİŞ BULUŞU!

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN MÜTHİŞ BULUŞU!

TED Ankara Koleji Bilim İnsanı Sınıfı’ndan iki lise öğrencisi, biyoloji alanında yaptıkları projeyle halk arasında yaban armudu olarak bilinen ‘ahlat’ meyve ekstresinin…
Türk Eğitim Derneği (TED) Ankara Koleji Bilim İnsanı Sınıfı’ndan iki lise öğrencisi, biyoloji alanında yaptıkları projeyle halk arasında yaban armudu olarak bilinen ‘ahlat’ meyve ekstresinin mutasyon üzerindeki etkisini araştırdı.
İkili, anavatanı Türkiye ve Kırım olan, Türkiye’nin dışında Balkanlar ve Güney Avrupa kırsalında rastlanan ve orman alanlarının dışında, açık bozkırlarda, yol kenarlarında yaşadığı için “yalnız ağaç” olarak adlandırılan, ahlat ağacının meyveleri, çekirdekleri ve yapraklarının özütünü/ekstresini, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Laboratuvarı’nda elde etti.
Ardından, yalnızca meyve ekstresini, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Laboratuvarı’nda, meyve sineği (sirke sineği) olarak da adlandırılan Drosophila Melonogaster üzerinde deneyerek, sineklere, önce kanserojen madde Etil Metan Sülfanat (EMS) vererek, bu maddenin sineklerdeki bozucu (mutajenik) etkisini test ettiler.
45. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Ortaöğretim Öğrencileri Arası Proje Yarışması’na katılan Nilsu Uzunlar ve Bilge Begüm Yavuzyiğit’in biyoloji öğretmeni Demet İzgü danışmanlığında geliştirdikleri ‘Ahlat Meyve Ekstresinin Antigenotoksit Etkilerinin Drosophilia Melanogaster üzerinden Kanat SMART Analizi İle İncelenmesi’ isimli proje ile ahlat ekstresinin mutasyon üzerinde olumlu etkisi olduğu tespit edildi.
Projeyi geliştiren öğrencilerden Bilge Begüm Yavuzyiğit, yaptığı açıklamada, anavatanı Anadolu olan ahlatın, uzun yıllar yaşayabildiğini, aynı zamanda hava kirliliğine, kötü hava koşullarına ve kuraklığa son derece dirençli olduğunu ve neredeyse hiç mutasyon geçirmemiş bir bitki olduğunu belirtirken, bu meyvenin drosophilia (meyve sineği) üzerinde, yüzde 100’e varan mutasyon durdurucu etkisi olup olmadığını araştırdıklarını söyledi.
Bu kapsamda, önce meyve sinekleri üzerine EMS adı verilen bir mutasyon yapıcı madde uyguladıklarını anlatan Yavuzyiğit, bu şekilde meyve sineklerinin mutasyon geçirmesine neden olduklarını ifade etti.
“MUTASYONLARI GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE ÖNLEDİĞİNİ GÖSTEREN İLK ÇALIŞMA”
Daha sonra da ahlat ekstresinin farklı dozlarını sineklerin besiyerlerine ekleyerek, mutasyonu “somatik mutasyon ve rekombinasyon testi” (SMART) ile saydıklarını anlatan Yavuzyiğit, ’3 kez tekrarlı yapılan deneyler sonucunda, ahlatın ekstre dozu arttıkça EMS’nin mutasyon yapıcı etkisini bloke ettiğini gördük. Bu çalışma, ahlat meyve ekstresinin, kimyasal mutajenlerin neden olduğu genotoksik etkileri önemli derecede baskıladığını ve bu nedenle oluşabilecek mutasyonları güçlü bir şekilde önlediğini gösteren ilk çalışmadır’ dedi.
Kanserin önlenmesinde potansiyel ajanlar olarak düşünülen antimutajenik ve antikanserojenik etkilere sahip doğal ürünlerin keşfine olan ilginin her geçen gün artış gösterdiğine işaret eden Nilsu Uzunlar, bu hastalığın kontrolünde, görülme sıklığını, antimutajenik ve antikanserojen maddelerin tüketilmesini azaltmanın dünyada önemli bir strateji haline geldiğini, bu bağlamda kimyasal mutajenlerin etkilerini bastırabilecek yeni doğal kemoönleyici ajanların keşfinin özel bir önem arz ettiğini kaydetti.
Bilge Begüm Yavuzyiğit ve Nilsu Uzunlar, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) dokümantasyon merkezindeki, 300 binden fazla tez ile Türk Patent Enstitüsü’nün binlerce patent başvurusunun yer aldığı veri tabanları başta olmak üzere, ulusal ve uluslararası literatür taramalarında, ahlat ile ilgili hemen hiçbir çalışma ya da bilimsel araştırma olmadığını da tespit ettiler.
Yine, ahlat ağacının örneğin, Japonca ve Çince başta olmak üzere, pek çok dilde bir isim karşılığının bulunmadığını, başka bir ifadeyle tanınmadığını saptadılar.
PROJE ÇALIŞMASI TPE’NİN PATENT SİCİLİNE KAYDEDİLDİ
İkilinin proje çalışmaları, TÜBİTAK’ın yanı sıra, Türk Patent Enstitüsü’ne patent başvurusu olarak sunuldu. Türk Patent Enstitüsü’nce (TPE), 28 Ocak 2014 tarihinde, 2014/00962 sayı ile “Patent Sicili”ne kaydedildi.
İkilinin de içinde yer aldığı 5 kız öğrenciden oluşan, “Hayal Ortakları AK-SİS” topluluğu, ABD Ankara Büyükelçiliği’nin desteğiyle 2 yıl önce gerçekleştirilen proje yarışmasında Türkiye 4’ncüsü olarak, bu alanda TED Ankara Koleji’ne ilk dereceyi kazandırmışlar, yine bu proje ile Türk Patent Enstitüsü’ne başvurup “TR2012 15802 Y” sicil numarasıyla “Faydalı Model Belgesi” aldılar. Bu da TED Ankara Koleji’nin ilk patent başvurusu ve ilk belgesi oldu.
Bilge Begüm Yavuzyiğit, ayrıca 2010 yılında SBS Türkiye birincisi olmuştu. Nilsu Uzunlar ise pek çok matematik olimpiyatına davet edildi ve buralarda önemli başarılar elde etti.
Bilge ve Nilsu, bundan sonraki hedeflerini, projenin uluslararası patentini alıp, buluşun ilaç endüstrisinde kullanılabilir hale getirilerek, kanser başta olmak üzere insan sağlığına yarar sağlayacak şekilde ilaç ya da gıda sanayisine uyarlanması konusunda gerekli arayış ve araştırmaları yürütmek olarak açıkladılar.
Nilsu ve Bilge, “Sonuç olarak, mutasyona karşı direncin şifresini bulduğumuza ve şifreyi kırdığımıza inanıyoruz” dediler.
http://www.bizsiziz.com/

DÜZENLİ EGZERSİZ BEYNİ GÜÇLENDİRİYOR

DÜZENLİ EGZERSİZ BEYNİ GÜÇLENDİRİYOR


ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 20’li yaşlarda yapılan egzersiz, orta yaşlarda beynin korunmasına yardımcı oluyor.
Koşu, yüzme ve bisiklete binmek gibi kardiyo egzersizlerinin, 20 yıllık dönemde düşünme yetilerini ve hafızayı güçlendirdiği ortaya çıktı.
Bilim insanları, Neurology adlı dergide yayımlanan araştırmayla, kalp sağlığının beyin sağlığına da olumlu etkileri olduğu bilgisinin yeni kanıtlarla sağlamlaştığını söylüyor.
Kardiyo egzersizleri, spor yaparken vücudun oksijeni ne kadar iyi emdiği ve bu oksijenin ne kadarının iletildiğini ölçen bir yöntem.
Minneapolis’teki Minnesota Üniversitesi araştırmacıları, ortalama 25 yaşlarındaki yaklaşık 3 bin sağlıklı kişiyi inceledi.
Araştırmanın ilk yılında koşu bandı üzerinde kardiyovasküler egzersiz testinden geçen üç bin kişiye, aynı test 20 yıl sonra tekrar uygulandı.
Deneye katılanlardan, yorgun düşenlerden, nefesleri kesilene kadar koşmaları istendi.
Araştırma başladıktan 25 yıl sonra yapılan kognitif testlerde, deneye katılanların hafıza ve düşünce yetileri incelendi.
Koşu bandı üzerinde daha uzun süre koşanların, 25 yıl sonra hafıza ve düşünce yetenekleri deneylerinde daha iyi bir performans gösterdiği anlaşıldı.
Deney sonuçları, katılımcıların sigara içmek, diyabet ve yüksek kolesterol verileri düzenlendikten sonra değerlendirmeye alındı.
Egzersiz bunamayı da önlüyor
20 yıl önce ve sonrasında yapılan deneylerde koşu bandı üzerinde geçirdikleri vakit arasında daha az fark olanların, daha çok fark olanlara kıyasla yönetim ve idare konularında daha başarılı olduğu görüldü.
Araştırmanın yazarlarından Dr. David Jacobs, “Çoğu araştırma, sağlıklı bir kalpten, beynin de faydalandığını ortaya koyuyor” dedi.
Dr. Jacobs’a göre bu araştırma, gençlere koşu, yüzme, bisiklete binme ve kardiyo gibi egzersizlerin beyin sağlığını da geliştirdiğini hatırlatan önemli bir araştırma.
Dr. Jacobs, sağlığın toplumsal, fiziksel ve zihinsel açılarını da kapsayan bir egzersiz anlayışının doğduğu görüşünde.
BBC’ye konuşan araştırmacı “Bu, vücudunuzun nasıl işlediği ve yıllar sonra, orta yaşa gelindiğinde kognitif işleve bağlı performansı da kapsayan bir pakettir” dedi.
Alzheimer Topluluğu sözcüsü de, bunama ve kognitif bozuklukların düzenli egzersizle giderilebileceğine dair kanıtların arttığını söylüyor.
Sözcü, orta yaş ve ilerisi dönem ile sağlı yaşam alışkanlıklarının da birbirine bağlı olduğunu, araştırmalara yapılan yatırımların da yaşlanma süreci boyunca beynin nasıl korunacağının anlaşılması için hayati öneme sahip olduğunu belirtiyor.

KİŞİNİN KULLANAMADIĞI KABİLİYETLERİNİ ZİHİNSEL FONKSİYONLARINI ORTAYA ÇIKARIYORUZ


KİŞİNİN KULLANAMADIĞI KABİLİYETLERİNİ ZİHİNSEL FONKSİYONLARINI ORTAYA ÇIKARIYORUZ
Uzman psikolog Zafer Akıncı, uluslararası arenada bilim otoritelerince kabul edilen ve Türkiye’de sadece kendileri tarafından uygulanan “IQ Up” yöntemiyle, 60 saatte beynin “dikkat”, “karar verme”, “muhakeme” ve “hatırlama” gibi bütün fonksiyonlarının kullanılabilir hale getirilebildiğini söyledi.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Zafer Akıncı, teknolojinin beynin, hafızanın katili olduğunu, akıllı cihazların insanların aklını aldığını, kişilerin aklıyla yapması gereken işleri, bu cihazları kullanarak yapmaları nedeniyle, beynin bu alandaki fonksiyonlarını kaybettiğini anlattı. Akıncı, insanların artık daha fazla dikkat problemi yaşadığını dile getirdi.
Akıncı, beynin ön tarafında “karar bademciği” bulunduğunu, buranın kullanılmaması halinde kişinin yanlış kararlar vermeye başladığını vurgulayarak, öğrencilerin teknolojik cihazlar ve benzeri nedenlerle karar vermede çeşitli sorunlar yaşadığını aktardı. Akıncı, öğrencilerin yaşadığı en önemli problemlerin, “yanlış karar verme, doğru hatırlayamama, dikkat eksikliği, yanlış seçim ve iradeli olmama” olduğunu dile getirdi.
“Bilimsel olarak kanıtlandı”
“Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bir öğrenci beyin fonksiyonlarını geliştirmiş olarak kullanırsa geleceğinde çok daha büyük iz bırakıyor” diyen Akıncı, “Avrupa’da çok daha önce gelişen bir sektör Türkiye’de de gelişmeye başladı. Kişilerin kabiliyetlerini geliştiren bilimsel danışmanlık sistemleri ortaya çıkmaya başladı. Birçok kurum artık bu sisteme dönüyor. Özellikle dersaneler de bunu keşfetti” ifadelerini kullandı.
Çalışanlarının kabiliyetlerini daha üst seviyeye taşımak için bu sistemin şirketler tarafından çok profesyonelce olmasa da kullanıldığını belirten Akıncı, öğrenciden ve çalışandan istenilen daha fazla verimin “daha fazla bilgiyle” sağlanamayacağını aktardı.
Akıncı, şöyle devam etti:
“Kişinin zihinsel kabiliyetlerini ve yeteneklerini geliştirerek, daha verimli hale getirebilirsiniz. IQ Up yöntemi de bunu sağlıyor. Kişinin sahip olduğu yetenekleri ortaya çıkartıyor ve belki de kendisinin bile tahmin edemeyeceği şekilde geliştiriyor. Bu yöntem, kişinin kariyerinde, geleceğini şekillendirmesini sağlıyor. Bir kişinin zihinsel yetenekleri, beyin kapasitesi ne kadar gelişmişse o kadar iyi sonuçlar alıyor işinde. Önemli üniversiteler verimli öğrencileri, kaliteli şirketler de verimli çalışanları alıyor. IQ Up yöntemi bilimsel, kişilerin zihinsel yeteneklerini geliştiren bir yöntem. Ülkemizde öğrenciler üzerinde ‘sayısalcı’, ‘sözelci’ diye yaptığımız ayrım yanlış. Böyle bir şey yurt dışında yok. İnsanları ‘yetenekleri bu’ diye kategorize etmek yanlış. Doğru olan, insanların kullanamadığı yetenekleri de ortaya çıkarmak ve geliştirmek. Bizim yöntemimiz kişinin beyin fonksiyonlarını ölçüyor. Kişiye özel egzersiz programı çıkartıp, o kişinin eksik veya az kullandığı beyin fonksiyonlarını kullanmasının önünü açar. Beyin kapasitesi yüksek olan bir kişi, nerede olursa olsun bulunup ortaya çıkarılıyor. Önemli olan beyin fonksiyonlarını her türlü kullanabilmek. IQ Up da bunu yapıyor. Yöntemimiz kimseyi kategorize etmez. Sözel, görsel, sayısal diye kimseyi sınıflandırmaz. ‘Senin eksiğin şu, onu tamamla’ der.”
“Egzersizlerle, öğrenci yapamadıklarını yapar hale gelir”
Akıncı, bilimsel olan bu yöntemde kişinin önce 10 testten geçirildiğini, ayrıntılı analiz edildiğini, kişinin “sözel bellek”, “sayısal muhakeme” gibi hangi özelliği eksikse onun ortaya çıkarıldığını kaydederek, bunun çözümünün IQ Up yöntemi çerçevesinde yapılan 60 derslik egzersizle sağlandığını anlattı.
Toplamda 60 saatlik egzersizi istenilen zaman diliminde verdiklerini ifade eden Akıncı, “Biz sadece kişinin kaybettiği veya kullanamadığı kabiliyetlerini ve zihinsel fonksiyonlarını ortaya çıkarıyoruz. Onu kullanmak yine kişiye kalıyor. Aslında bu yöntem okul ve dersaneden önce yapılması gereken ilk şey” ifadelerini kullandı.
Bilimsel yöntemle kişilere bilgi ve zihinsel yöntemlerin aktarılmadığını, ancak onların bu yönlerini kullanmasının yolunun açıldığını vurgulayan Akıncı, IQ Up ile kişiye özel yaptıkları beyin egzersiz programları sayesinde bunu sağladıklarını bildirdi.
Yüzde 100 olumlu sonuç alındı
Akıncı, “Egzersizler sonucunda bir öğrenci yapamadığı dersleri yapar hale gelir. Türkçe dersi iyi olup da metamatiği kötü olan birisi, bu yöntemden sonra matematiği de yapar hale gelir. Bu yöntem uzman denetiminde uygulanmalıdır. Bu uygulama sonrası beynin dikkat, hatırlama, muhakeme, karar verme gibi fonksiyonları yüzde 50′lerevaran oranlarda gelişiyor” diye konuştu.
Zafer Akıncı, bu yöntemin beynin kullanım oranını da arttırdığına, yöntemi şu ana kadar 5 bin 700 kişide uyguladıklarını, bunların yüzde 100′ünde olumlu sonuç aldıklarını, bu kişilerin dikkat, hatırlama ve benzeri fonksiyonlarının arttığını sözlerine ekledi.

7 Nisan 2014 Pazartesi

KAFEİN


ABD'de yapılan bir araştırma, gelecekte sadece uyanmak için değil hafızamızı güçlendirmek için de kafeine başvurabileceğimiz olasılığını kuvvetlendirdi.
Nature Neuroscience adlı dergide yayımlanan araştırmada 160 kişinin hafızası 24 saat süresince teste tabi tutuldu.

Fakat uzmanlar kafeinin sinirlilik ve anksiyete gibi olumsuz sonuçları konusunda uyarıda bulundu.
Araştırma sonunda kafein tableti alanların hafıza testinde çok daha iyi sonuç aldığı görüldü.
John Hopkins Üniversitesi'nde yapılan araştırmada normalde kafeinli yiyecek ve içecek almayan kişiler deneye tabi tutuldu.
Tükürük örnekleri alınan deneklerin bir dizi resme bakması istendi.
Beş dakika sonra katılımcıların bir kısmına 200 miligram kafein tableti verilirken, bir kısmına da hiçbir şey içermeyen plasebo tabletler verildi.
Bir, üç ve 24 saat sonra tekrar tükürük örnekleri alındı.
Ertesi gün iki grubun da önceki günkü resimleri hatırlama yetenekleri incelendi.

Farkı tespit etme

24 saat genel anlamda çok uzun bir süre olmasa da, hafıza açısından uzun sayılıyor.
Unutmaların çoğu bir şey öğrenildikten sonraki birkaç saat içerisinde gerçekleşiyor.
Deneklere gösterilen resimlerin bir kısmı orijinal resimlerden oluşurken bir kısmı da kasıtlı olarak yeni konan ya da biraz değiştirilen resimlerden oluşuyordu.
Kafein tableti alan gruptaki insanların resimlerdeki farklılığı daha kolay tespit ettiği görüldü.
Araştırmayı yürüten Prof Michael Yassa, "İnce farkları olan bu resimleri değil de standart hatırlama hafızasını kullanmış olsaydık kafeinin etkisini görmeyecektik. Fakat bu malzemeler kullanıldığında beynin daha zor ayırdedici işlemler yapması gerekiyor. Buna model ayrımı diyoruz ve deneyimizde bu özgül işlemin kafein sayesinde güçlendiğini görüyoruz." dedi.

'Aşırıya kaçmadan'

Daha önce de kafeinin uzun dönemli hafıza üzerindeki etkileri incelenmiş ancak pek bir etkisi görülememişti.
Fakat bu araştırmada deneklere resimleri inceleyip ezberlemeye çalıştıktan sonra kafein verildi.
Araştırmayı yapan ekip şimdi de kafeinin beyindeki etkisini görmek için "hafıza merkezi" olarak bilinen hipokampüs'te neler olduğunu inceleyecek.
Prof Yassa bu bulgulardan kafein içeren yiyecek ve içeceklere yönelme sonucunun çıkarılmaması gerektiğini, fazla miktarda kafeinin olumsuz etkide bulunacağını söyledi.
Yassa, "Herşey aşırıya kaçmadan yapılmalı. Araştırmamız 200 mg kahvenin düzenli olarak kafein almayan kişiler üzerinde olumlu etkisi olduğunu gösterdi. Düzenli hakve içenlerde bu miktar değişebilir." dedi.
Oxford Üniversitesi'nden Dr Anders Sandberg ise kafeinin çalışırken dikkat toplama konusunda yararı olabileceğini, hafızayı güçlendirmenin en iyi yolunun ise uykudan geçtiğini, bu nedenle yatmaya yakın kafein almamak gerektiğini ifade etti.

Gıda Kimyası 12-13 Vize(kısmi)

GIDA KİMYASI 2012-2013 Vize Sorularının Bazıları
-Su ve NH3 ortak özelliği nedir? Cevap : Molekül ağırlığının yakın olması
-Su polar kovalent bağdır. (D)
-Desorpsiyon ve adsorpsiyon eğrilerinin çakışmaması durumuna …….. denir 
-Aşağıdakilerden hangisi galaktozun epimeridir? Cevap: Glukoz
-Hangısının farklılık derecesi farklıdır? Cevap: früktoz
-Hangısı buğdayda bulunur? Cevap: fenolik asit
-Komsu suyun saf suya göre buharlaşma entalpisi yüksektir. (d)
-Aşağıdakilerden hangisinde denaturasyonda yanlışlık vardır?
-Aşağıdaki proteinlerin özelliklerinden hangisi yanlıştır?
-Askorbik asit ve skorbit hangisinde bulunur? Cevap: prolin
-O ile bağlanır? Cevap : serin ile tirozin
-Aşağıdakilerden hangısının …… farklıdır? Cevap: tagatoz
-Aşağıdakilerden hangısı 2 karboksil içermez? Cevap: lisin
-Hangisinin içinde puriuk asit bulunur? Cevap: ksenton
-Rafinoz hangisini içermektedir? Cevap: stakiyoz
-Aşağıdakilerden hangisi galaktozun indirgenme ürünüdür? Cevap: Dulsitot
-Selülozun indirgenme ürünü değildir? Metil selüloz-Hidroksi propil selüloz- Sodyum karboksimetil selüloz-Hidroksi propil metil slüloz
(Özlem Hocanın Dersi)