8 Kasım 2014 Cumartesi

ANTİBİYOTİĞE ALTERNATİF BULUNDU

Bilim insanları, antibiyotiğe dirençli bakterilere karşı da kullanılabilecek alternatif bir ilaç bulduklarını söylüyor.
Yapılan araştırmada, belli enzimlerle “MRSA” adlı, antibiyotiğe direnç gösteren bakteri hedef alındı. Bilim insanları, enzimlerin MRSA enfeksiyonuna karşı sonuç verdiğini ve bakterinin direncini düşürdüklerini belirtti.
MRSA, deride, kanda, akciğerlerde ve kemiklerde ciddi enfeksiyonlara sebep olabilen bir bakteri olarak biliniyor. Bazı vakalarda ölümle sonuçlanabiliyor.
Araştırmayı yürüten Hollandalı biyoteknoloji şirketi Micreos, yeni buldukları ve “Staphefekt” adını verdikleri ilacı, EuroSciCon tarafından düzenlenen “Yeni Milenyumda Antibiyotiğe Alternatifler” adlı seminerde sundu.
Seminerde söz alan Micreos’un Yönetim Kurulu Başkanı Mark Offerhaus, söz konusu ilaçla “antibiyotiğe direnç gösteren bakterilerle mücadelede yeni bir dönem başladığını” söyledi.
Offerhaus, milyonlarca insanın bu yeni ilaçtan faydalanabileceğini belirtti.
İlacın klinik deneylerinin hala devam ettiği öğrenildi.

NEDEN KAŞINDIKÇA DAHA FAZLA KAŞINMAK İSTERİZ?

Bilim insanları, kaşımanın neden kaşınma hissini artırdığını araştırdı. Fareler üzerinde yapılan deney sonucunda, kaşıma eylemi sonucunda vücudun mutluluk hormonu salgıladığı ve bu nedenle kaşıntı hissinin arttığı ortaya kondu.
Araştırmada farelerin omuriliğine mutluluk hormonu (serotonin) önleyen alıcılar yerleştirildi ve böylece kronik kaşıntının azaltıldığı öne sürüldü.
Neden kaşırız?
Toza ve saç teline hassasiyet de kaşıntı yapabiliyor, ciddi deri hastalıkları da. Kaşıma eylemi bazen kaşıntı hissinin yerine acı hissetmek için de yapılabiliyor.
Böylece beyine kaşınma yerine acı sinyalleri yollanarak, kaşıntı unutturuluyor.
Acı hisseden beyin ise, acıyı dindirmek için serotonin salgılamaya başlıyor.
‘Bu bir döngü’
Araştırmayı yürüten Washington Üniversitesi’nden Profesör Zhou-Feng Chen, kaşıdıkça kaşınma döngüsünü şöyle anlatıyor:
“Farelerde çok inatçı bir kaşıma ve kaşıntı döngüsü var. Eğer vücudun salgıladığı serotonini azaltırsanız, kaşıntı hissi de azalıyor. Ancak serotonini tamamen kesmek uygulanabilir bir yöntem değil, çünkü uzun vadede zararı olabilir.”
Prof. Chen, serotonin salgılanması ve kaşıntı hücreleri arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bu araştırma sayesinde ileride kronik kaşıntının kontrol edilebileceğini öne sürüyor.
BBC’ye araştırmayı değerlendiren İngiltere Dermotologlar Birliği sözcüsü, bu araştırmayla kaşıntı mekanizmasının daha iyi anlaşıldığını belirtiyor ve kronik kaşıntı için umut verici olduğunu söylüyor.

ODADA BİRİ Mİ VAR, YOKSA O SİZ MİSİNİZ?

Yanınızda yörenizde kimse olmadığı halde birinin size çok yakın durduğunu sanki fiziksel olarak hissettiğiniz olmuştur. Son yapılan bir çalışmaya göre, bu “hayalet” hissi aslında sadece zihninizin içinde.
Bilim insanları “Odada biri mi var?” hissini beynin hangi kısımlarının yarattığını belirlediklerini söylüyor.
Ekip aynı zamanda bazı insanlarda etrafta bir hayaletin dolaştığını hissettiren bir deney de gerçekleştirdi. Current Biology isimli dergide yayınlanan araştırmaya göre, görmeselerde etrafta birinin varlığını hissetme durumu dağcılar ve kaşifler gibi sert koşullara maruz kalan kişilerle bazı nörolojik sorunlar yaşayan kişilerde daha sık görülüyor. İsveç Federal Teknoloji Enstitüsü’nden Dr. Giulio Rognini “Bu his oldukça canlı bir his. Birini hissediyorlar ama göremiyorlar” diyor. Rognini “Şaşırtıcı olan şey bu durumu yaşayanların sıklıkla hissettikleri varlığın kendileri o anda ne yapıyorsa onu yaptığını hissetmeleri. Yani eğer hasta oturuyorsa, varlığın da oturduğunu hissediyorlar. Eğer ayakta duruyorlarsa varlık da ayakta duruyor gibi” diyor. Araştırma için ekip bu hissi yaşayan ve nörolojik sorunları olan 12 kişinin beyinlerini tarıyor. Bunun sonucunda bu kişilerin hepsinin beynin insanın kendine ait farkındalığı, hareket ve vücudun uzaydaki yerine ilişkin kısımlarında hasar olduğu tespit ediliyor.

Gönüllülerle deney

Daha ileri testler yapmak için araştırma ekibi bu kez sağlığı yerinde 48 gönüllü ile beraber çalışıyor. Bu gönüllüler böyle bir hissi daha önce yaşamamış kişiler. Araştırma ekibi bu kişilerin beyinlerindeki bu bölgelerin nöral sinyallerini değiştirdi. Katılımcıların gözleri bağlandı ve bir robotu elleri ile hareket ettirmeleri istendi. Onlar robotu hareket ettirirlerken arkalarında bulunan başka bir robot hareketlerini taklit etti. Katılımcıların arkalarında hareketleri onlarla eş zamanlı olarak taklit edildiğinde olağanüstü bir durum sezmediklerini söylediler. Ancak hareketlerin zamanlamasında kısa bir gecikme oluğunda, katılımcıların üçte birlik kısmı odada hayaletvari bir varlığı sezdiklerini söylerken, bazıları da sayıları dörde kadar çıkabilen varlıkların odada olduklarını söyledi.

Deneyi durdurmak isteyen oldu

Bunu hisseden katılımcılardan ikisi bu hissi o kadar garip buldu ki, deneyin durmasını istedi. Araştırmacılar robotla girilen bu garip iletişimin beynin kendisinin farkında olma ve vücudun konumunu algılamayla ilgili bölümlerindeki işleyişi geçici olarak değiştirdiğini söylüyor. Ekibe göre bir kişi odada bir hayaletin dolaştığını hissettiğinde aslında beynin kafası karışmış oluyor: “Vücudun konumunu yanlış hesaplıyor ve kendi bedeninin bir başkasına ait olduğunu sanıyor.” Rognini “Beynimiz vücudumuzun birden fazla temsiline ev sahipliği yapar” diyor ve ekliyor:
“Normal koşullar altında bu temsillerden benliğin bütün bir öz-algısını oluşturabilir… Ancak bir hastalık ya da bu deneyde olduğu gibi bir robot nedeniyle sistem doğru çalışmamaya başladığında, bu bazen kişinin kendi bedeninin ikinci bir temsilini ortaya çıkarır, bu da başka birinin ‘varlığı’ olarak algılanır” diyor. Araştırmacılar bulgularının şizofreni gibi nörolojik rahatsızlıkların daha iyi algılanmasına yardımcı olabileceğini düşünüyor.

YENİ BİR BİLGİSAYAR UYGULAMASI TARİHİ OLAYLARA BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRECEK


Zamanda yolculuk gerçeklik kalitesi artırılan yeni bir bilgisayar uygulaması ile artık mümkün. Alman mucit Robin von Hardenberg bu uygulamayı ilk olarak 25 yıl önce yıkılan Berlin Duvarı için ortaya koydu.
Berlin Duvarı Dokümantasyon Merkezi’nin (http://www.businesslocationcenter.de/tr) sunduğu internet gezi turu ile 30 yıl öncesine giderek Berlin Barış Şapeli’nin yıkılışını izleyebilirsiniz
Uygulama tablet bilgisayar veya akıllı telefon yardımıyla çekilen görüntüler üzerinden başlıyor. Çekilen görüntüden yıllar önce meydana gelen olaylara bir köprü kuruyor. Bu şekilde Frida Schulze’un apartmanının penceresinden nasıl kaçtığını tekrar tekrar izleyebiliyoruz.
Uygulamanın mucidi Robin von Hardenberg gelecekte daha da geliştirilecek bu fikri heyecan verici buluyor:
“Ne zaman tarihi bir mekanı ziyaret etmek istesek elimizde bir rehberi okuyarak yönümüzü bulmaya çalışırız. Bu da mekan ile ilişkimizin azalmasına neden olur. Bu uygulama ile hem o mekanda olacaksınız hem de tarihte ne olup bittiğini saniye saniye izleyeceksiniz.
Özellikle genç nesil için oldukça yararlı. Bu sayede tarih derslerinde öğrendiklerini iyice pekiştiriyorlar. Ayrıca sanki o gün oradaymışsınız gibi etkileyici.
Bu teknolojiyi tarihi olayları yeniden yaşamamız açısından ilgi çekici buluyorum. Ayrıca yeni seriler geliştirilebilir. Heyecan verici bir olasılık.”
Uygulama kullanıcılara bir GPS üzerinden 11 adres sunuyor. Bu adreslere giderek tarihte yaşananlara geri dönebiliyorsunuz.
Dokümantasyon Merkezi şehrin en çok ziyaret edilen bölgelerinden. Eğer 155 kilometrelik duvardan geriye kalan 220 metreyi görmek istiyorsanız siz de mutlaka oraya uğramalısınız.

400′DEN FAZLA KARANLIK SİTEYE BÜYÜK DARBE


Silk Road 2.0 ve uyuştucu madde ile silah gibi yasa dışı satışlar yapıldığına inanılan diğer 400 internet sitesi kapatıldı.
Operasyon, geleneksel arama motorlarından erişilemeyen sitelere ulaşım olanağı sağlayan Tor ağı üzerinden faaliyet gösteren sitelere yönelikti ve 16 Avrupa ülkesiyle ABD’de ortaklaşa gerçekleştirildi.
Tor ağının internette uyuşturucu madde ve çocuk tacizi içeren görüntü alışverişinin yapıldığı; aynı zamanda aşırı görüşlü grupların da faaliyet gösterdiği binlerce yasadışı alışveriş sitesine ev sahipliği yapıyor.
Operasyon sırasında 17 kişi gözaltına alındı. Bu kişiler arasında Silk Road 2.0′nın arkasındaki isim olduğu söylenen Blake Benthall da bulunuyor. Gözaltına alınanlar arasında 7 İngiliz vatandaşı da yer alıyor.
Ulusal Suç Dairesi’ne göre, gözaltına alınan İngiliz vatandaşları ifadeleri alındıktan sonra kefaletle serbest bırakıldı.
Uzmanlar söz konusu sitelerin kapatılmasının sanal ortamda yürütülen suç eylemlerine yönelik önemli bir darbe olduğunu düşünüyor.
1 milyon dolar değerindeki Bitcoin’e de el konuldu
Geçen yılın Ekim’inde faaliyete geçen Silk Road 2.0, bu siteler içinde adı kötüye çıkmış olanların başlarında yer alıyor ve yasa dışı şekilde uyuşturucu alım satımına imkan sağlıyor.
Bu site asıl Silk Road sitesinin kapatılması ve sahibi olduğu iddia edilen kişinin tutuklanmasından sonra yeniden kurulmuştu.
Operasyonda 1 milyon dolar değerindeki Bitcoin’e de el konuldu.
Europol Avrupa sanal suçlar merkezi başkanı Troels Oerting, “Bugün hep birlikte, büyük boyutlardaki örgütlü suçların altyapısını etkili şekilde yıkabileceğimizi ortaya koyduk. Bu servisleri yalnızca açık internetten kaldırmakla kalmıyoruz, Tor’u kullanan ve uzun bir süredir suç işleyen kişilerin kendilerini ulaşılamaz gördükleri karanlık sitelere de darbe vurduk” dedi.
BBC’nin aldığı bilgilere göre, bu operasyon önemli bir teknolojik başarı olarak görülüyor. Polisin karanlık sitelerin fiziksel olarak nerede üstlendiklerini saptamak için yeni tekniklere başvurduğu ve uluslararası güvenlik birimleri arasında daha önce benzeri görülmemiş bir işbirliği gerçekleştirildiği kaydediliyor.
“Derin internet” (deep web) diye anılan internet ağının isimsiz kısmının, bilinen internet ağlarından 500 kat daha büyük olduğu tahmin ediliyor.
Bunun içinde de uzmanların karanlık internet dedikleri ve Tor’un içinde faaliyet gösterdiği ağlar mevcut. Tor’un tahminen 3 milyon kullanıcısı olduğu ama site sayısının daha az sayıda olabşleceği düşünülüyor.
Europol’e danışmanlık yapan güvenlik uzmanı Alan Woodward, bugün söz konusu sitelere yönelik operasyonun sanal suçlarla mücadelede yepyeni bir döneme işaret ettiğini kaydetti. Woodward, “Tor uzun zamandan beri yasaların ulaşamadığı bir alan olarak kabul ediliyordu. Bu operasyon Tor’un görünmez ve dokunulamaz olmadığını kanıtladı.” dedi.
Ancak Woodward, düzenlenen operasyona rağmen benzer sitelerin yine ortaya çıkabileceğini belirtti ve polisin karanlık interneti açığa çıkarmış sayılamayacağını söyledi.

PARKİNSONDA ÇIĞIR AÇAN KÖK HÜCRE BULUŞU


Bilim insanları, antibiyotiğe dirençli bakterilere karşı da kullanılabilecek alternatif bir ilaç bulduklarını söylüyor.
Yapılan araştırmada, belli enzimlerle “MRSA” adlı, antibiyotiğe direnç gösteren bakteri hedef alındı. Bilim insanları, enzimlerin MRSA enfeksiyonuna karşı sonuç verdiğini ve bakterinin direncini düşürdüklerini belirtti.
MRSA, deride, kanda, akciğerlerde ve kemiklerde ciddi enfeksiyonlara sebep olabilen bir bakteri olarak biliniyor. Bazı vakalarda ölümle sonuçlanabiliyor.
Araştırmayı yürüten Hollandalı biyoteknoloji şirketi Micreos, yeni buldukları ve “Staphefekt” adını verdikleri ilacı, EuroSciCon tarafından düzenlenen “Yeni Milenyumda Antibiyotiğe Alternatifler” adlı seminerde sundu.
Seminerde söz alan Micreos’un Yönetim Kurulu Başkanı Mark Offerhaus, söz konusu ilaçla “antibiyotiğe direnç gösteren bakterilerle mücadelede yeni bir dönem başladığını” söyledi.
Offerhaus, milyonlarca insanın bu yeni ilaçtan faydalanabileceğini belirtti.
İlacın klinik deneylerinin hala devam ettiği öğrenildi.

UZAKTAN KUMANDALI SAHTE PENGUEN BİLİMİN HİZMETİNDE

Bir penguen görünümündeki uzaktan kumandalı cihaz, bilim adamlarına, utangaçlıklarıyla bilinen imparator penguenler hakkında ayrıntılı veri toplama olanağı sundu.
Uzaktan kumandalı ‘sahte penguen’, imparator penguenlere insanlardan daha fazla yaklaşmayı başarmasının yanısıra, ‘kendilerinden biri’ olarak görüldüğü için, bu ilginç hayvanların doğal davranışlarını da yakından inceleme fırsatı sağladı.
Araştırmacılar, bu yöntemin, penguenler için daha az stres yaratarak daha fazla veri toplamayı sağladığını vurguladılar.

İNTEL’DEN 13 YAŞINDAKİ TASARIMCIYA DESTEK

Teknoloji devi Intel, ABD’de yaşayan 13 yaşında bir çocuğun körler için geliştirdiği düşük maliyetli yeni bir Braille yazıcının piyasaya sürülmesi için destek verecek.
Intel, Kaliforniya eyaletinde yaşayan Shubham Banerjee isimli öğrencinin geliştirdiği yazıcı için kaç para vereceğini açıklamadı. Ama Reuters haber ajansına göre ayrılan fon “birkaç yüzbin dolar” olacak.
Banerjee, 12 yaşındayken Lego parçalarından yaptığı bir prototipi Beyaz Saray’da sunduğunda dikkatleri üzerine çekmişti.
Banerjee, Braigo isimli yazıcının ikinci versiyonunu geliştirmeye başladığında Intel’in bütçeye uygun çipi Edison’u ve üç boyutlu yazıcı parçalarını kullanmış.
Banerjee, Edison sayesinde, yazıcının her sabah, örneğin CNN’den aldığı haber başlıklarını otomatik olarak yazacak şekilde ayarlanabildiğini söylüyor. Böylece akıllı telefonlarını kullanarak sabah uyandığında haberleri alabilen kullancılar gibi, görme engelliler de benzer bir olanaktan faydalanmış olacak.
Körler için özel olarak geliştirilen bir alfabe olan Braille, az sayıda görme engelli tarafından kullanılıyor. Kraliyet Ulusal Körler Enstitüsü İngiltere’de bu alfabeyi kullanan görme engellilerin oranını yüzde 4 olarak veriyor.
Rakamların düşük olmasına rağmen, enstitü, bu yeni tasarımı memnunlukla karşıladı.
Başkan Clive Gardiner, “Elektronik Braille büyük bir potansiyele sahip ancak kullanıcılar açısında yüksek maliyetli olduğu için bugüne kadar kısıtlı kullanıldı. Bunu gibi düşük maliyetli Braille yazıcılar, görüş kaybı olan ve Braille ile okuyabilen insanlar için okuma seçeneğine dönüştürebilir” dedi.
Banerjee’nin kurduğu Braigo Labs isimli firma, bugüne kadar, anne ve babasının yaptığı 35 bin dolarlık nakit yatırımla ayakta kaldı. Önceleri sadece bir bilim fuarı için hazırlanan proje, bir Silikon Vadisi firmasına bu şekilde dönüştü.

YENİ GEZEGEN OLUŞUMUNDAN İLK AYRINTILI GÖRÜNTÜLER

Oluşumunu henüz tamamlamış bir yıldızın etrafında oluşan gezegenlerin görüntüsü Alma radyo teleskobu tarafından ilk kez bu kadar net şekilde görüntülendi.
Fotoğraflarda disk şeklinde geniş bir toz ve gaz topluluğu içerisinde bulunan koyu renk halkalar net bir şekilde görülüyor.
Merkezde yer alan HL Tau isimli güneş benzeri yıldız bir milyon yıldan genç ve Taurus yıldız kümesi içerisinde dünyadan 450 ışık yılı ötede.
Alma teleskobunun yeni yüksek çözünürlüklü teknolojisi gezegenlerin oluşumunun bu denli net görüntülenmesini mümkün kıldı.
Gezegenler devasa büyüklükteki toz kümelerinin içinde oluştuğu için gözle görülebilir ışık altında görüntülenmeleri mümkün olmuyor.
Alma teleskobu birbirlerinden 15 kilometre mesafede bulunan antenlerden aldığı sinyalleri karşılaştırarak belirlediği çok daha uzun dalgaboylarını kullanarak görüntüleri elde edebildi.
Teleskobun Eylül ayından bu yana kullanımda olan yüksek çözünürlüklü son teknolojisini test edebilmek için antenler HL Tau yıldızına çevrildi. Bilim adamları bu sayede bu zamana kadarki en detaylı hali ile kendilerini bir “protogezegensel diske” bakarken buldular.
Oxford Üniversitesi’nden astrofizikçi Dr .Aprajita Verma “Bence bu olağanüstü” diye konuştu.
Verma “Bu, Alma’nın ne kadar heyecan verici olacağını gösteriyor, inanılmaz bir alet olacak” diye konuştu.
Alma ile çalışan kurumlardan biri olan Avrupa Güney Gözlemevi (ESO)’nin yönetcisi Profesör Tim de Zeeuw “Gezegenlerin oluşumuna dair bugüne kadar bildiklerimiz teoriye dayanıyor. Bu denli detaylı görüntüler ise şimdiye kadar sadece bilgisayar simülasyonları ya da sanatçıların çizimleriyle oluşturuluyordu” diyor.
Verma da Alma’nın elde ettiği bu görüntülerin yeni ve önemli bir delil olduğu konusunda hemfikir. Özellikle de HL Tau yıldızının yeni olduğu düşünüldüğünde.
Verma bu görüntülerle gezegen oluşumunun hali hazırda elde olan delillerden yola çıkarak düşünülenden daha hızlı olduğunun görüldüğünü söylüyor.
“Bu, maddeler katılaşıyor demek. Bu gerçekten çok erken bir evrede görebildiğimiz bir gezegen sistemi” diyor.
“Bu halkalar gezegenler, astroidler ve kuyruklu yıldızlar oluşturacak… ve yıldız evrimleştikçe, bunlar soğuyacak oturacak ve daha net birbirinden daha ayrı nesneler oluşacak, tıpkı şu anda güneş sistemimizde gördüğümüz gibi.”

ÇİN DEN İHA LARA KARŞI YENİ LAZER SİLAHI


 Jeopolitik Meseleler Akademisi Başkan Yardımcısı Konstantin Sivkov, Çin’in küçük boyutlara sahip insansız hava araçlarını imha etmek için geliştirdiği yeni lazer silahını başarıyla denemesine ilişkin olarak yaptığı açıklamada, Çin Hükümeti’nin bu alanda son derece önemli bir çalışmayı yürütmekte olduğunu söyledi.
Az masraf ile yüksek verim elde edilmesine olanak tanıyan lazer silahın gelecek vaat ettiğini belirten Sivkov, balistik füze, tank ve diğer zırhlı araçların lazer silahı ile imha edilmesine yönelik olarak bugüne kadar gerçekleştirilen hiçbir girişimin tam başarı oranı ile denenmediğinin de altını çizdi. Konstantin Sivkov, ABD’nin seyir füzelerini imha etmek için geliştirmeye çalıştığı lazer silahına ilişkin çalışmaları yarıda bıraktığı bir ortamda, Çin’in küçük boyutlu İHA’ları imha etmeye yönelik olarak geliştirdiği silahın bu alandaki en iyi örnek olduğunu ifade ediyor:
‘‘Bu alanda yürütülmekte olan çalışmaların son derece başarılı sonuçlar vermesi olasılıklar dahilindedir. Zaten küçük dronların füze ya da topçu ateşi ile düşürülmesi oldukça verimsiz ve pahalı bir yöntem olmaktadır. Çünkü günümüz koşullarında imal edilen İHA’lar neredeyse bir böcek boyutuna kadar küçültülmüş durumdadır. Böylece söz konusu küçük dronların füze ya da topçu ateşi ile düşürülmesi daha da verimsiz bir hale gelmiştir. Öte yandan, 2 kilometre menzil içinde uçan İHA’ların lazer ışını ile etkisiz hale getirilmesi ise dronların lazer ışınlarına karşı son derece savunmasız olmaları sebebiyle ciddi verim sağlayabilir. Ayrıca lazer ışını ile yapılacak atışların oldukça düşük bir maliyete sahip olacağını da unutmamak gerekiyor’’.
Çin, yeni geliştirdiği lazer silahını toplu katılımların gerçekleştiği kalabalık etkinliklerde güvenliği sağlamak için kullanacağını açıkladı. Çin Fizik Mühendisliği Akademisi’nde yürütülen projenin başkanlığını yapan China Jiuyuan Hi-Tech Equipment Corp şirketinin icra kurulu başkanı I. Jinsong da yaptığı açıklamada, fazla büyük olmayan İHA’ların ucuz ve kolay kullanılabilir oldukları için özellikle teröristlerin elinde korkunç silahlara dönüşebilmekte olduklarını söyledi.
Aslında Çin, söz konusu lazer silahını havadan gelebilecek terör saldırılarına ilişkin tehditte yaşanan sürekli artışın yanı sıra, başka önemli bir güvenlik ihtiyacını daha karşılamak için geliştirdi. Konuya ilişkin olarak görüşlerine başvurduğumuz Konstantin Svkov’a göre, ilgili lazer silahı Çin’in havadan yürütülen yasadışı detaylı haritalama faaliyetlerinden kaynaklanan sıkıntılarını gidermek için de kullanılacak. Sivkov, yabancı bir devletin toprakları üzerinde yürütülen yasadışı detaylı haritalama faaliyetinin, düşman ülkenin en önemli savaş öncesi hazırlık çalışmalarından birini teşkil ettiğini söylüyor:
‘‘Muharebe operasyonlarına verilen haritalama; daha kesin bir ifade ile jeodezik destek, askeri harekatların en önemli hazırlık çalışmalarından birini teşkil etmektedir. Gerekli bilgileri içeren haritalama desteğinden mahrum olarak gerçekleştirilen askeri bir harekatın başarıya ulaşması çok zor olduğu gibi bu harekatta görev alan birliklerin savaş alanındaki yönetimi konusunda da ciddi problemlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Kaliteli ve detaylı bir haritalama desteğinin mevcudiyeti ise askeri operasyonların başarıya ulaşma olasılığını ciddi manada arttırmaktadır’’.
Çin tarafından geliştirilen yeni lazer silahı, 2 km menzil içerisinde 500 metreye kadar olan yüksekliklerde uçan ve saniyede 50 metre azami hıza çıkabilen İHA’ları tespit edildikten sonra 5 saniye içinde başarıyla imha edebiliyor. Projenin yürütüldüğü Çin Fizik Mühendisliği Akademisi’nden yapılan açıklamada, daha yüksek menzile ve güçlere sahip farkı lazer silahları konusunda da çeşitli çalışmaların gerçekleştirilmekte olduğu belirtildi.
Dünya yörüngesindeki düşman ve casus uyduları düşürmek için daha önce iki kez lazer denemesi yapan Çin’de lazer ışını ile çalışan silahlar konusu, Çin Ordusu’nda önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilecek olan modernizasyon faaliyetlerinin temelini teşkil edecek gibi görünüyor. Çin’in uyduları düşürmek için geliştirdiği lazer silahları, mevcut ulusal güvenlik sisteminin büyük bir kısmı uzaydan gelen bilgi akışına bağlı olan ABD’yi ciddi manada endişeye sevk etmekte. İHA’ları düşüren lazer silahı ise bu dronları yoğun bir şekilde kullanan ABD’nin başını fana halde ağrıtacağa benziyor.

6 Kasım 2014 Perşembe

Güzel bir mesainin FİNALİ: ÇAY


ÇAYIN FAYDALARI
Bağışıklık
Yeni bir araştırmaya göre, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve mücadele etmek açısından siyah çay oldukça etkilidir. Siyah çay; bakteri, virüs ve mantarları yok etme yeteneğine sahip bulunan eşsiz bir amino asit içerir.
Antioksidan
Siyah çayın temel faydalarından biri de, güçlü antioksidandır. Flavonoidler yüksek içeriği sayesinde, kalp-damar hastalıklarını önler ve kan damarlarını sağlıklı korumaya yardımcı olur.
Kalp
Siyah çay flavonoidlerde, koroner dolaşım iyileştirilmesi ve kan pıhtıları azaltmaya yardımcı vazodilatör özellikleri vardır. Araştırmalar günde 2 bardak siyah çay içenlerin, 3 ila 4 hafta sonra büyük ölçüde kalp sağlığı artırabildiğini göstermiştir.
Çürükleri önler
Düzenli olarak süt ve şeker eklemeden öğün aralarında siyah çay içmek, güçlü dişler ve sağlıklı diş etleri ve taze bir nefes sahibi olmaya yardımcı olur.
Kemikler
Bazı araştırmalar düzenli siyah çay içen insanların kemik yoğunluğunu arttırmak için bilinen flavonoidler sayesinde, östrojen etkisi nedeniyle güçlü kemiklere sahip olduğunu göstermiştir.

3 Kasım 2014 Pazartesi

BİR GÜN ÖNCESİNDEN SINAV HAZIRLIĞI NEDEN İŞE YARAMAZ?

Kendi beynimizi tanıdığımızı sanırız; ama iş hafızaya gelince araştırmalar tersini gösteriyor. Bulgular birçoğumuzun öğrendiğimiz şeyin hafızamızda yer etmesini engelleyen bir yöntem izlediğimizi gösteriyor. Neyse ki bu araştırma en iyi öğrenme şeklini de ortaya koyuyor.


Hepimiz hayatta zor bir sınavla karşılaşmışızdır mutlaka. İster okulda sınav olsun, ister üniversite finali ya da işimizle ilgili bir test, hep şu öğüt verilir: Çalışma planı yapın. Plan yaparak test hazırlıklarınızı sınav öncesi bir-iki yoğun çalışma dilimi yerine daha geniş bir zamana yayın.
Bu doğru bir tavsiye olsa da çoğumuz uymayız ona. Bu konuda yapılan bir ankete katılan öğrencilerin yüzde 99’u hazırlıklarını bir gün öncesine sıkıştırdıklarını kabul etmiş.
Bunun organizasyon eksikliğinden başka bir şey olmadığı sanılabilir. Herhangi bir test için hazırlanmaya haftalar ya da aylar öncesinden başlamak yerine son ana bırakmanın daha kolay olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat hafıza incelendiğinde ortada başka bir sorunun daha olduğunu görürüz.
Örneğin 2009’da California Üniversitesi’nden Nate Kornell, deneye katılanların yüzde 90’ı açısından öğrenme işini zamana yaymak çok daha verimli bir çalışma yöntemi olsa da deneklerin yüzde 72’si yoğun çalışmanın daha faydalı olduğunu düşünüyordu. Beynimizde ne oluyor da bu şekilde düşünmeye yöneliyoruz?
Hafıza konusunda yapılan araştırmalar şunu ortaya koyuyor: Çalıştığımız konulara aşinalık durumunu, onları öğrenmiş olmakla eşdeğer sayıyoruz. Ama sorun şu ki konuya aşinalık ile o konuya dair bilgiyi hatırlamak aynı şey değil.

Aşinalık hatırlamak değildir

Öğrenilmesi gereken bilgileri içeren materyallere altı saat baktıktan sonra onları öğrenmiş olduğumuzu sanmak kolay. Her sayfa, her bilgi rahatlatıcı bir aşinalık duygusu yaratır. Her şeyi bir anda öğrenme çabası, algımızda ve hafızamızda “ben bunu daha önce görmüştüm” hissinin oluşmasına neden olur. Ama bir şeyin tanıdık gelmesi o şeyi öğrendiğimiz, gerektiğinde hatırlayabileceğimiz anlamına gelmiyor.
Beynin farklı bölgeleri farklı türden hafızayı destekler. Örneğin çalışma notlarınıza bakıyorsanız, beyninizin görsel korteks gibi duyusal alanlarından bilgi akışı yoluyla tanıma durumu meydana gelir. Hatırlama ise beynin farklı alanlarında meydana gelir; hafızadaki bilgiyi yeniden canlandırmak için temporal lob ile frontal korteksin koordinasyonu gerekir.
Saatler boyunca çalışma materyallerinize sürekli göz gezdirerek görsel korteksiniz notlarınızı akıcı bir biçimde işlemden geçiriyordur; ama bu, beyninizin diğer bölümlerinin de ihtiyacınız olduğunda öğrenileni hatırlamasının mümkün olacağı anlamına gelmez.

Üstbiliş

Kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesi becerisine üstbiliş adı verilir.
Bu alanı incelediğimizde başka yanlış yargılara sahip olduğumuzu da görürüz. Örneğin, birçoğumuz bir şeyi öğrenmemiz gerektiğini düşünmenin onu hatırlamaya yararı olacağını sanırız.
Araştırmalar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Asıl önemli olan, bilgiyi yeniden organize ederek hafızada kalıcılaşmasını sağlayacak bir hale getirmektir. Bir başka deyişle, öğrenmek istediğiniz şeyin içeriğini sizin için en iyi anlam ifade edecek şekilde yeniden yazmaktır.


HER 150 KİŞİYE BİR WİFİ NOKTASI DÜŞÜYOR


Kablosuz internet (WiFi) sağlayıcısı iPass tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, dünyada her 150 kişiye bir WiFi noktası düşüyor.
Araştırmaya göre, 2014 sonuna dek dünya çapında halka açık WiFi noktaları 47,7 milyona ulaşacak.
Halen dünyada en fazla WiFi noktası bulunan ülke Fransa.
Fransa’yı ABD ile İngiltere izliyor.
Kentlerde kablosuz internet sağlayam WiFi noktaları, cep telefonu şebekelerinden boş kalan alanları doldurmak amacıyla tasarlanmıştı. WiFi noktaları, genellikle ücretsiz hizmet sunuyor.
iPass’in araştırması küresel düzeyde WiFi noktası dağılımına ilişkin ilk kapsamlı çalışma.
Dünya çapında WiFi noktalarını gösteren haritada, her bölgede, hangi ülkede ve ev, tren, uçak, havaalanı ve mağaza gibi yerlerde kablosuz bağlantı dağılımı görülebiliyor.
Gelecek dört yıl içinde küresel WiFi noktasının 340 milyonu aşacağı ve tahminlere göre, her 20 kişiye bir kablosuz bağlantı noktası düşeceği belirtiliyor.
Ancak bu dağılımın eşit orantılı olmayacağı, 2018′e dek Kuzey Amerika’da her 4 kişiye bir WiFi noktası düşerken, Afrika’da bu oranın 408 kişiye bir nokta olacağı ifade ediliyor.
Avrupa halen kablosuz bağlantı dağılımının en yoğun olduğu kıta; ancak 2018′de Asya Avrupa’yı geride bırakacak.

Kentlerden banliyölere kablosuz internet

Araştırma kablosuz bağlantıların büyük çoğunluğunun (34 milyon) evlerde olduğunu gösteriyor.
İngiliz Telecom şirketi gibi kimi şirketler, evlerdeki WiFi yönlendiricilerini, şebeke içindeki diğer abonelerin de parasız kullanabileceği kamuya açık WiFi noktalarına dönüştürüyor. Bu genişleme, yönlendirici cihazın bulunduğu evdeki kullanımı etkilemeden gerçekleştiriliyor.
Amerikalı servis sağlayıcı Comcast, geçen yaz, müşterilerinden habersiz konuttan kamuya açık WiFi hizmetini başlattığında büyük tartışma yaratmıştı.
Konuttaki WiFi noktasının kamuya açılması kablosuz bağlantı noktalarını 2018′de 325 milyona çıkaracak ve bölyece WiFi “kentlerden banliyölere” taşınacak.
iPass pazarlama müdürü June Bower, “Önünden geçtiğiniz evler halka açık WiFi noktası haline gelecek ve aynı şebekedeyseniz siz de kullanabileceksiniz.” diyor.
Bugün itibariyle dükkanlarda, kafelerde ve otellerde 7,5 milyona yakın kablosuz bağlantı noktası bulunuyor. Tren, uçak ve havaalanlarındaki noktaların toplamıysa 11 bine yakın. Raporda ulaşım araçlarındaki kablosuz bağlantı olanaklarının büyük artış kaydetmesinin beklendiği belirtiliyor.Cep telefonu ağları her ülkede 3 veya 4 büyük şirketin kontrolündeyken, WiFi noktaları çok sayıda şirket tarafından kontrol ediliyor.
Araştırmaya göre, ticari nitelikli WiFi noktalarının yüzde 50′sinden fazlası, ana faaliyeti iletişim olmayan şirketlerin kontrolü altında bulunuyor.
June Bower, kafelerin, otel işletmelerinin, mağaza sahiplerinin yönetiminde olan bu şebekelerin kargaşa yaratabileceğini söylüyor ve ekliyor: “Halen her WiFi noktasına ayrı ayrı giriş yapmak gerekiyor. Sonuçta galip gelen şirketler, kullanıcıya daha kolay giriş olanağı sağlayanlar olacak.”
Bu alanda büyük teknoloji firmalarına da fırsat doğuyor. Google, Facebook, Apple gibi şirketlerin yaygın WiFi noktası sağlayabilecekleri kaydediliyor.
WiFi piyasasına giriş yapan Google 2013′de anlaştığı Starbucks’ın ABD’deki 7 bin şubesinde ücretsiz WiFi olanağı sağlıyor.

YORGUN KARACİĞERLE OTONOM MONİTÖR DESTEĞİ

Karaciğer hastalarının yaşam kalitelerini nasıl iyileştirebiliriz? Cevap İngiltere’nin Newcastle kentinde.
Üç yıl önce Andrew Ryan’ın ve ailesinin hayatı tamamen değişti. Bilim adamları şimdi hem onun hem de karaciğer hastalığına yakalananların yaşam kalitelerini yükseltmeye çalışıyor.
Ryan kendisine siroz teşhisi konulduğunda olayın vahametini en başta kavrayamaz. Sağlık durumu bir anda altüst olan hasta, tek şans olarak karaciğer naklini görür. Sonunda nakil ameliyatı sorunsuz geçer. Şimdi İngiltere’nin Newcastle şehrinde her hafta doktor kontrolüne gidip gelmeli:“Her sabah uyandığımda ayaklarımı daha iyi hissediyorum. 2 hafta öncesine oranla kesinlikle daha sağlıklıyım.”
Hastane ziyaretlerini en aza indirmek için araştırmacılar yeni bir platform üzerinde çalışıyor. Buna göre Ryan ve onun gibi karaciğer hastaları özel tıbbi bir tedaviye ihtiyaç duymadıklarında sadece evlerinde, doktorlar tarafından kontrol edilecek. Böylece hastanın evindeki rahatı bozulmayacak.
New Castle Üniversitesi’nden karaciğer hastalıkları uzmanı James Orr hastalar için daha konforlu bu yeni sistemin avantajını belirtiyor: “Elbette bu sistemin en önemli avantajı hastalar için. Onların klinik bakımı açısından bir gelişme sayılır. Çünkü bu monitör yardımıyla daha az gel git oluyor. Böylece ufak bir değişim de olsa yaşam standartları yükseliyor. Her an hastaneye koşuşturmaca yok.”
Peki bu karaciğer izleme platformu nerede ve nasıl geliştirildi?
Cihazlar İsviçre’nin Neuchatel şehrinde bulunan bir laboratuvarda tasarlanıp hayata geçiriliyor. Avrupa Araştırma Projesi adına ortaya konulan çalışmalar hastaların karaciğerlerine ait kimyasal sırları en hassas şekilde gözlemlemeyi sağlıyor.
Elektronik mühendisi Stephan Dasen cihazı tanıtıyor:
“Bu cihaz kandaki bazı oranları incelemeye yarıyor. Mesela kanın pıhtılaşma oranı veya potasyum, sodyum, kreatinin, albumin, bilirubin miktarı… Bu oranların çok yüksek ya da çok düşük olması karaciğerde bir soruna işaret edebilir.”
Platform ayrıca hastalara kalp atış hızı, vücut sıcaklığı, kan basıncı gibi fiziksel bazı parametreleri kendi kendilerine ölçebilmelerine imkan veriyor. Özellikle kan basıncının devamlı izlenmesi zor ve karmaşık bir dizi deneyi gerektiriyor.
Fizikçi Triner Seeberg platformla bu zorluğun rahatça aşıldığının altını çiziyor:
“Kan basıncını sürekli olarak ölçebilmek sıradan yöntemlerle mümkün değildir. Sürekli bu şekilde yürüyemezsiniz. Yüksek çözünürlüklü sinyaller lazım ve onları bir araya getirmelisiniz. Tüm bunların sonunda kan basıncındaki değişikliği bulabilirsiniz”.
Araştırmacıların gelecekte piyasada görmeyi umduğu bu monitör sayesinde veriler bir araya getirilip test ediliyor.
Projenin koordinatörü Biyokimyacı Calum McNeil:
“Bu giyilebilir alet size çok yakın olarak günlük rutin bir şekilde fiziksel parametrelerinizi ölçebilmenize yardım eder. Kanın biyokimyası için 3-5 yıl sonra ve bilişsel bozuklukları ölçebilmek için ise bir yıl sonra eczaneden alınan bir cihazla mümkün olacak.Böylece hastalar kendi kendilerine bilişsel bozukluklarına ilişkin testler yapabilecek.
Andrew Ryan bir karaciğer hastası olarak fazla bir şey istemediğini söylüyor: “Sadece zamanımı eşim ve ailemle geçirmek istiyorum. Şimdi bir torunum var.Aya uçmayı istemiyorum. Anlıyor musunuz? Sadece daha iyi yaşamayı arzuluyorum.

ÖLÜ GALAKSİLERDEN GELEN IŞIK

NASA, Cadılar Bayramı’na denk gelen haftada, 12 milyar ışık yılı ötede yer alan ‘hayalet ışığın’ görüntüsünü yayımladı. Altı milyar yıllık bir süreçte yerçekimsel güçlerin birbiriden kopardığı dört galaksiyi içeren fotoğrafta, uzaya saçılan yıldız ve gezegen enkazının oluşturduğu mavi ışık görülüyor.
Fotoğrafın elde edildiği Pandora’nın (Gökada) Kümesi olarak da bilinen Abell 2744, 500 galaksinin yer aldığı dev bir galaksi topluluğunu temsil ediyor. Çok sayıda galaksinin çarpışmasıyla oluşan Abell 2744, Güneş’in 400 trilyon; Samanyolu Galaksisi’nin ise 1000 katı yoğunluğa sahip.
NASA, Hubble ile elde edilen görüntüdeki galaksilerin yaklaşık Samanyolu büyüklüğünde olduğunu ve Abell 2744′nin merkezine çok yaklaştıkları için çok güçlü yerçekimsel güçlerin etkisinde kaldıklarını tahmin ediyor. Analizi Instituto de Astrofísica de Canarias (IAC) araştırma merkezinde yapılan ölü galaksiler, galaksi kümelerinin oluşumu ve değişimi hakkında gökbilimcilere yeni bulgular sunabilir.
The Astrophysical Journal dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan IAC üyesi Mireira Montes, ‘galaksi evrimine ışık tutan bir çalışma gerçekleştirdiklerini, geçmişte yapılan benzer araştırmalara kıyasla Abell 2744′ü çok daha net görebildiklerini’ ifade etti. Hubble Teleskobuyla gerçekleştirilen üç yıllık ‘Frontier Fields’ programı, Abell 2744 gibi galaksi kümelerini ‘yerçekimsel aynalar’ olarak kullanarak, teleskopların gözlemleyemediği uzaklıklara erişilmesini sağladı.
Abell 2744 gibi galaksiler, devasa büyüklükleri sayesinde arkalarındaki galaksi ve yıldızların ışığını bükerek daha büyük bir halde yansıtıyor. Albert Einstein’ın genel görelilik kuramında bahsettiği bu kozmik etkiden yararlanan gökbilimciler, Büyük Patlama’nın sonrasında oluşan en eski yıldızları bile görme şansını yakalıyor.