29 Ekim 2014 Çarşamba

27 Ekim 2014 Pazartesi

ANKSİYETE


Anksiyete, insanların herhangi bir korku veya kaygı anında meydana gelen derin iç sıkıntısı olarak ifade edilmektedir. Anksiyete en küçük bir huzursuzlukta dahi kendisini gösterebilmektedir. Bu durum daha çok kişinin kendi iç haliyle, ruh halindeki baskıyla meydana gelmektedir. Anksiyete rahatsızlığı olan kişiler dış etkenlerden bağımsız olarak sürekli kendilerini tehlike altında hissederler ve bir yerlerden tehlikeli bir şey gelecekmiş gibi korku duyarlar. Toplum içinde daha çok aşırı panik olarak bilinen anksiyete derinlemesine incelendiğinde psikolojik bir bozukluk olarak görülmektedir.
Anksiyete Belirtileri
Anksiyete rahatsızlığı bulunan kişilerde birçok fiziksel rahatsızlık meydana gelmektedir. Bunlar;
Nedensiz yere korku ve panik
Sürekli uykusuzluk ve sinirlilik
Kalp atışlarının hızlanması
Göz bebeklerinin genişlemesi
Ellerin titremesi
Ağzın kuruması
Sık sık tuvalete çıkma eğilimi
Kasların aşırı gerilmesi
Baş ağrısı
Boyun, baş ve göğüs bölgesinde kızarıklık
Tende solgunluk
El içi ve ayak tabanlarında terleme
Geçici hafıza kayıpları
Zihnin dağılması
Alınganlık
Huzursuzluk
Evham
Konsantrasyon bozukluğu
Sürekli kötü öngörme
Olumsuzluk arama hissi
Ürkeklik
Anksiyetenin Nedenleri
Anksiyetenin nedeni olarak birçok ruh bilimci geçmişte yaşanan olayları göstermektedir. Geçmişte yaşanan bir olaydan duyulan korku, gerilim, huzursuzluk gibi duygusal tepkiler, ilerleyen zamanlarda anksiyete bozukluğuna neden olabilmektedir. Her insanın geçmişinde bazı duygusal kötü anlar bulunmaktadır. Ancak bazı kişilerde bu durumlar ileride anksiyete bozukluğunu tetikleyici etmenlerden olmaktadır. Anksiyete rahatsızlığı olan kişi bilinç altına yerleştirdiği duygusal huzursuzlukları ve çelişkili durumları nedeniyle korku ve kaygı yaşamaktadır. Bilinç altında bulunan tüm olaylar normal yaşam içerisinde hatırlanamaz. Buna bağlı olarak da anksiyete rahatsızlığı olan kişiler aslında neden korku duyduklarını tam olarak bilemezler ve ifade edemezler.Bu durumun aşırı şekilde devam etmesi sonucu hastada şizofrenik bozukluklar dahi meydana gelebilmektedir. Bunun yanı sıra korkutucu halüsünasyonlar ve hayaller hastayı baskı altına alabilmektedir. Anskiyetenin bu şekilde ileri dereceye gelmesi sonucunda da hasta artık kendini tanıyamaz hale gelebilmektedir.
Anksiyete Nöbetleri
Anksiyete nöbetleri kendisini genellikle panik atak ya da şiddetli korku şeklinde göstermektedir. Bu durum genellikle aniden ortaya çıkmaktadır. Örneğin; kişinin asansöre bindiğinde aniden korkuya kapılması ve kendi içinde kötü senaryolar üretmesi bu şekilde bir nöbet olabilmektedir. Anksiyete nöbetleri kendisini pek çok şekilde gösterebilmektedir.
İstem dışı panik artması
Kontrol kaybı
Delirme hissi
Göğüs sıkışması ve kalp çarpıntısı
Bayılacak hissi
Solunumda sorun yaşama
Ateş basması
Mide bulantısı
Zihinsel veya bilinçsel olarak soyutlanma gibi etmenler anksiyete nöbetleri sırasında sık karşılaşılan durumlar olmaktadır.
Anksiyete Türleri
Genel Anksiyete: Kişilerde görülen sürekli korku ve endişe hali olarak ifade edilmektedir. Bu günlük hayatı engelliyorsa genel anksiyete bozukluğu olarak ifade edilmektedir. Bu rahatsızlıkta genelde kişide hiç bitmeyen bir huzursuzluk ve kötü şeyler olacak hissi bulunmaktadır. Kronik endişelilik hali olarak da ifade edilebilmektedir.
Panik Atak: Panik atak en sık karşılaşılan anksiyete bozukluklarından olmaktadır. Kişiden kişiye değişen durumlarda, beklenmedik anlarda ortaya çıkabilmektedir. Kapalı alan korkusu, asansör korkusu, karanlık korkusu gibi birçok fobi bu rahatsızlığın tetikleyicisi olmaktadır.
Obsesif Kompulsof Bozukluk: Kişinin durdurulması imkansız gibi görülen bir düşünceye kapılarak, bu yönde davranışlar sergilemesidir. Örneğin; bazı kadınların ocağı kapatıp kapatmama konusunda takıntılı olması, elleri yıkayıp yıkamama konusunda aşırı takıntı hali ve sürekli yıkama hissiyatı gibi kontrol edilemeyen zihinsel baskılar olmaktadır.
Sosyal Anksiyete: Kişinin sosyal anlamda eleştiri alması ve aşağılanma korkusunda kaynaklanan bir anksiyete bozukluğudur. Bu şekilde olan kişiler utangaç bir hal alabilirler. Bu sorunun ağır hale gelmesinde ise sosyal anlamda tamamen soyutlanma gibi birçok davranış sergilenebilmektedir. Sosyal anksiyete bazı durumlarda performans anksiyetesi olarak da ifade edilir. Sahne korkusu olanlar bu kısma dahil edilmektedir.
Post – travmatik Stres Bozukluğu: Hayati önemi olan bir olay sonrası meydana gelen bir anksiyete bozukluğudur. Bu son derece şiddetli seviyede bir bozukluk olmaktadır. Kişi yaşadığı olayla ilgili kabuslar ve hayaller görebilmektedir. Bu rahatsızlığı olan kişilerde aşırı dikkat ve korku meydana gelebilmektedir.
Anksiyete Nöbetleri Sırasında Yapılabilecek Bazı Önlemsel Davranışlar
Anksiyete nöbetleri zamanları kestirilemeyen durumlar olduğundan kişinin kendisinin ya da yakınında bulunan kişilerin bu ani durumdan kurtulmak için yapması gereken bir takım şeyler olmaktadır. Bunlar sayesinde anksiyete bozukluğu olan kişi biraz olsun rahatlamaktadır.
Korkuları not etme: Anksiyete nöbeti sırasında yaşanan korkuları kişi not alarak olumsuz düşüncelerden hızlı bir şekilde kurtulabilmektedir. Bu nedenle bu düzeydeki kişilerin bir not defterine veya tablet, telefon gibi cihazlara nöbet anındaki korkularını yazmaları faydalı bir hareket olmaktadır.
Endişelenme periyotları oluşturma: Anksiyete bozukluğu olan kişilerin bu rahatsızlıktan kurtulabilmek için bir takım çalışmalar yapması gerekmektedir. Periyotlar oluşturma da bunlardan bir tanesi olmaktadır. Kişi oluşturduğu özel periyotlarla anksiyeteye neden olan şeyleri düzeltmeye çalışır. Bu periyotlar gün içerisinde aksatmadan uygulandığı sürece son derece faydalıdır. Kişinin bu periyotlar dışında endişe duymayı engellemesi gerekmektedir.
Rahatlama teknikleri uygulama: Kişinin rahatsızlığının farkında olarak nöbetler sırasında rahatlatıcı davranışlar sergilemesi olarak ifade edilmektedir. Bu belirli aralıklarla kaslar gevşetme, derin nefes alıp verme, güzel anları düşünmeye çalışma, hoşa giden şeyleri yapmaya çalışma gibi etkinlikler olabilmektedir.
Sağlıklı beslenme alışkanlığı edinme: Her rahatsızlığın tedavisinde ve önleminde olduğu gibi anksiyete için de sağlıklı beslenme önemli olmaktadır. Güne mutlaka iyi bir kahvaltı ile başlayıp, gün içinde ana öğünler ve aralarda küçük öğünler ile beslenmenize dikkat etmeniz gerekmektedir. Bu durum hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak birtakım rahatsızlıklardan kurtulmayı sağlamaktadır.
Alkol ve sigaradan uzak durmak
Dengeli bir uyku düzeni oluşturmak
Düzenli olarak egzersiz yapmak diğer alınabilecek önlemler ve yapılabilecek davranışlardandır.
Anksiyete Tedavisi
Anksiyete tedavisinde kişinin durumuna göre birçok farklı yöntem uygulanabilmektedir. Uygulanacak tedavi rahatsızlığın şiddeti, türü ve kişinin özelliğine göre değişmektedir.
Davranışsal Terapiler: Bu tedavi yöntemi iki alt yöntemle uygulanmaktadır. Bilişsel davranışsal terapi ve maruz bırakma terapisi olarak uygulanmaktadır. Bu tedavi yönteminde kişini içsel çatışmaları ve geçmişte yaşadığı sorunlar üzerinden anksiyete bozukluğu giderilmeye çalışılır. Tedavi süresi hastalara göre değişiklik göstermekle birlikte genellikle 5 – 20 hafta arasında seanslar uygulanabilmektedir.
Bilişsel davranışsal terapi: Kişinin davranışlarına ve düşüncelerine odaklanarak yapılan bir tedavi yöntemidir. Kişinin aksiyeteye neden olan olumsuz düşünceleri saptanmaya çalışılır ve kişinin bunlara meydan okuması sağlanır.
Maruz bırakma terapisi: Kişi gerekli önlemler alındıktan sonra korktuğu şeylerle yüzleştirilir. Belli aralıklarla tekrarlanan bu terapi sayesinde kişi korktuğu durum ya da nesneye karşı zihinsel olarak kendini kontrol etmeyi öğrenir ve zarar görmediğini anlayarak korku durumu ortadan kalkmaktadır.
İlaç Tedavisi: Anksiyete bozukluğu için genellikle antidepresan ve benzodiazepin içeren ilaçlar kullanılmaktadır. Anksiyete bozukluğunda genellikle ilaç tedavisi ile birlikte davranışsal terapiler de uygulanmaktadır. Bu sayede tedavinin iki aşamalı olarak daha faydalı olması sağlanmaktadır.
Anksiyete bozukluğu olan kişilerin her zaman profesyonel bir hizmet alması gerekmektedir. Çünkü anksiyete doğru şekilde müdahale edilmediğinde sonuçları çok ağır olabilecek durumlara gelebilmektedir. Anksiyetenin teşhis edilmesi için bahsedilen belirtilerden herhangi birileri görüldüğü takdirde doktora başvurmak en doğrusu olmaktadır. Anksiyete tedavisinde kişi kesinlikle kendi kendine antidepresanlar kullanmamalıdır.

GÜNEŞİN HALKA BİÇİMİNDEKİ TUTULMASI GÖRÜNTÜLENDİ

Japonya’nın uzayda görev yapan fotoğraf makinesi Hinode 23 Ekim tarihinde güneşin halka biçimindeki tutulmasını görüntüledi.
Hinode, kuzey kutbu üzerindeki bulunduğu konum itibarıyla ‘alev halkası’ ismi verilen ve doğada ender görülen bu olguyu görüntüleyebildi. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nin bildirdiğine göre ayın güneş önünden geçmesini ve yıldız diskini tamamen kapatamamasına ‘Alev halkası’ ismi veriliyor. Halka biçimindeki ay tutulması sırasında ay güneşi tam olarak kapatamadığından oluşan disk etrafında ‘alev halkası’ oluşuyor. Her üç güneş tutulmasından biri ‘alev halkası’ niteliği taşıyor. Hinode 2006 yılında görev başladıktan sonra üçüncü kez bu olağanüstü güzellikteki doğal olayı görüntülemeyi başardı.

ALTAY PRENSESİNİN LANETİ


Herşey 1993 yılında başlamıştı. Rus arkeologlardan oluşan bir grup, Rusya, Kazakistan, Moğolistan ve Çin’in sınırlarının birleştiği güney Altay’daki Ukok Yaylasında bulunan kurganın kazılarını yapıyordu…
Herşey 1993 yılında başlamıştı. Rus arkeologlardan oluşan bir grup, Rusya, Kazakistan, Moğolistan ve Çin’in sınırlarının birleştiği güney Altay’daki Ukok Yaylasında bulunan kurganın kazılarını yapıyordu. Bilim adamları çok başarılı oldular: Antik bir mezar buldular. Mezar odasında altı terbiye edilmiş atın kalıntısı ve bronz çivilerle çakılmış büyük ahşap lahit bulundu. İçinde genç kadının mumyası vardı. Mezarcılar gömülmeden önce lahit içine bol bol buz koydukları için mumya iyi korunmuş durumdaydı. Bilim adamları, mezarın yaklaşık 2,5 bin yıl önce yapıldığını tahmin ettiler. Rus ve yavancı uzmanlar fikir birliğine vardılar: Buluntu 20. Yüzyılın sonunda yapılan en önemli arkeolojik keşiflerinden biri oldu.
Mumya yan pozisyonundaydı, bacakları hafifçe eğildi. Elbisesinin ipek bluz, yun itek, keçeli çorap ve kürk ceket gibi parçaları korundu. Başı tıraş edilmiş durumdaydı, kollarında ve omuzlarında fantastik hayvanlar ve kuşları gösten birçok dövme vardı. Bu kadın gençken yaklaşık 25 yaşındayken ölmüş. Muhtemelen soylu bir aileye aitti ve bu nedenle arkeologlar bu mumyaya ‘Altay prensesi’ demeye başladılar.
İnceleme yapmak için prensesin kalıntıları özel laboratuvara gönderildi. Mumya helikoptere yüklendi. Uçuş sırasında birdenbire motor durdu, büyük zorluk çeken pilot acil iniş yapabildi. Bu olaydan sonra bir takım trajik olaylar meydana geldi.
Mezarın açıldıktan kısa süre sonra Altay’da depremler ve seller gibi bir takım felaketler meydana geldi. Depremler sonucunda yüzlerce ev yıkıldı, seller sonucunda ürün yok edildi. Yerli insanlar ‘Altay prensesinin lanetinden’ bahsetmeye başladılar. Altay’ın yerli halklarının temsilcileri, arkeologların yeraltıya girişi koruyan Büyük Ninenin huzurunu rahatsız ettiklerini söylediler. Büyük Nine götürüldü ve kötülüğün güçleri yüzeye çıkıp insanlara zarar vermeye başladılar. Mumyanın eski yerine götürülüp gömülmesi gerekiyor.
Ancak bilim adamları büyük bilimsel öneme sahip olan değerli buluntudan ayrılmak istemiyorlar. Bilim adamları, ‘Altay prensesinin lanetinin’ tıpkı ‘Mısırlı fıravunların laneti’ gibi bir mit olduğunu düşünüyorlar. Depremler Altay’da arkeolojik kazılardan önce de meydana geliyordu, seller ve ağır yağmurlar ise, iklim değişmenin sonucudur.
Doğal afetlerin bilimsel açıklamaları var, boş inanlar ve uhrevi güçlerinin bununla hiç alakası yok. Üstelik son birkaç on yıllarca içerisinde Altay’da başka mumyalar da bulundu. Mezarlarının açılmasına, kalıntılarının incelenmesine rağmen hiç birşey olmadı.
Bu arada prensesin mezarının buldukları Ukok Yaylası son yıllarda bilim adamlarının dikkatini yine çekti. Uzmanlar, birkaç kilometre yayla boyunca uzanan bir takım tuhaf çizgileri keşfettiler. Bu çizgiler antik zamanlarda yapıldı ve onlar sadece kuşbakışı görünümü ile görülebilir. Fakat eski insanlar uçmayı bilmiyorlardı. Bu insanlar o kadar zor ve kradan görülmeyen ‘işaretlemenin’ çizilmesini nasıl kontrol ediyorlardı? Ekzotik dahil birçok versiyon var. Binlerce yıl önce Ukok Yaylasının yabancı gezegenlere ait uzaylı araçların kullandıkları ‘kozmodrom’ olduğunu diyorlar. Onların ‘pilotları’ ‘bu pistleri’ çizebildiler mi?
Ukok Yaylısında toprak yüzeyinde çizilmiş kocaman eski resimler olan geoglifler keşfedildi. Onlar, arslan gövdesi ve kartal başı ile efsanevi kanatlı yaratık olan griffinlere benziyor. Bu görüntüler prensesin dövmelerine çok benziyor.
2012 yılından itibaren gizemli mumya Gorno-Altaysk şehrinin Ulusal Müzesinde bulunuyor. Mumya ayrı bir salonda, sabit mikroklima şartlarında özel bir lahitte bulunuyor.
Son iki yıldır Altay’da doğal afetler olmuyor. Belki prenses tutumunu değiştirdi mi? Ama buna rağmen birçok Altaylı prensesin gömülmesini istiyor. Zira bu sessizlik fırtına önceki bir sükunet olabilir.

ANTİBİYOTİK YERİNE ÖNCE ELİNİZİ YIKAYIN !!


Ebola ve MERS gibi salgın hastalıklar bir yandan dünyada korkuya yol açarken diğer yandan gelecek 10 yılda antibiyotik direncinin, en basit enfeksiyonlar karşısında bile insanlığı tehdit edeceği bildiriliyor.
Sağlık bakanlığı, özellikle grip mevsiminin başladığı, MERS şüphelilerinin ortaya çıktığı dönemde hem hekimlere hem de topluma yönelik önlemleri hayata geçirmeyi planlıyor. Akılcı ilaç kullanımı için eylem planı hazırlayan Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, çalışmalarını hedef grup olarak belirlenen anneler ile grip ve soğuk algınlığında antibiyotik kullanımının azaltılması üzerine yoğunlaştıracak, bu rahatsızlıklarda boğazdan örnek alınmasını sağlayan pratik testler hekimlerin kullanımına sunulacak.
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ile yürütülen ortak çalışma kapsamında, hastanelerin antibiyotik tüketim miktarı sistemden derlenerek 100 yatak başına 1 günde düşen antibiyotik tüketimi hesaplanacak.
Reçete Bilgi Sistemi üzerinden yazılan antibiyotik miktarını takip eden kurum, bu konuda istatistiki çalışma, il, ilçe ve bölge dağılımı gibi saptamalar yaparak yol haritasının belirlenmesine katkı sağlayacak.
Gelecek 10 yılda antibiyotik direncinin en basit enfeksiyonlar karşısında bile insanlığı tehdit edeceği uyarısında bulunan Dünya Sağlık Örgütünün önerisi doğrultusunda el temizliğinin önemi vurgulanacak. Bunun için bilinçlendirme ve farkındalık kampanyaları düzenlenecek.
GENİŞ KATILIMLI TOPLANTI
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca düzenlenen 4 günlük toplantıda, gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçilmesi için önlemler masaya yatırıldı. Akılcı İlaç Kullanımı Farkındalık Projesi kapsamında 81 il temsilcinin katıldığı değerlendirme toplantısında, “Akılcı İlaç Kullanımı ve Eylem Planı”, “Antibiyotik Kullanımında İzleme ve Değerlendirme Çalışmaları” ele alındı.
Toplantıda ayrıca, Türkiye’de ilk kez akılcı ilaç kullanımının işlendiği tiyatro oyunu da sergilendi. Oyunun, ilk ve orta okul öğrencileri başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinde farkındalık yaratılması amacıyla farklı illerde gösterilmesi planlanıyor.
REÇETELERDEKİ ANTİBİYOTİK ORANI
Sağlık Bakanlığının Reçete Bilgi Sistemine göre geçen yıl oluşturulan reçetelerin yüzde 40′a yakınında, antibiyotik bulunuyor. Antibiyotik bulunan reçete yüzdesi en yüksek iller sırasıyla Diyarbakır (yüzde 55,18), Şanlıurfa (yüzde 52,42), Gaziantep (yüzde 52,05), en düşük iller ise sırasıyla Artvin (yüzde 20,45), Sinop (yüzde 22,75) ve Rize (yüzde 23,23) oldu.
Güneydoğu Anadolu en yüksek, Karadeniz Bölgesi ise en düşük yüzdeye sahip bölgeler olarak belirlendi.
Geçen yıl antibiyotik bulunan reçete yüzdesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 51,65, Akdeniz’de yüzde 41,07, Doğu Anadolu’da yüzde 33,84, İç Anadolu’da yüzde 32,32, Marmara’da yüzde 31,38, Ege’de yüzde 30,35 ve Karadeniz’de ise yüzde 25,48 düzeyinde oldu.

AVUSTURALYA’DA İLK KEZ”DURMUŞ BİR KALPLE “NAKİL YAPILDI

Sydney’deki St Vincent’s Hastanesi’nde uygulanan yeni teknikle, yaklaşık 20 dakikadır atmayan bir kalp, “kalp kutusu” olarak bilinen makinede canlandırıldıktan sonra hastaya nakledildi.
“Durmuş kalple” nakil yapılan ilk hasta olan 57 yaşındaki Michelle Gribilas, ameliyatın üzerinden iki ay geçmesinin ardından kendisini çok daha genç hissettiğini ve şu anda “farklı biri” olduğunu söyledi.
Nakilden önce doğuştan kalp yetmezliği bulunan Michelle Gribilas, “Artık tamamen farklı biriyim. 40 yaşında gibi hissediyorum ve çok şanslıyım” dedi.
Teknik çerçevesinde canlandırma kutusuna konulan durmuş kalp, sıcak tutuluyor ve ritme kavuşturuluyor. Kalp kaslarında oluşan zararın azaltılması için de organa besleyici sıvı veriliyor.
Dünya çapında denenen “kalp kutusunun”, kurtarılan hayatların sayısını yüzde 30 oranında artırabileceği düşünülüyor.
Michelle Gribilas’dan sonra aynı teknikle iki başarılı nakilin daha yapıldığı kaydedildi.
Nakil, tüm dünyada memnuniyetle karşılanırken İngiliz Kalp Vakfı, olayı, “önemli bir gelişme” olarak nitelendirdi.
Nakil ameliyatlarında kalpler, genellikle beyin ölümü gerçekleşmiş ancak kalbin hala attığı kişilerden alınıyor. Bu kalpler, yaklaşık dört saat süresince buz üzerinde tutulduktan sonra hastalara naklediliyor.

DÜNYAYI İKİZ GÖKTAŞI VURMUŞ


458 milyon yıl önce Dünya’nın ikiz göktaşı tarafından vurulduğu tespit edildi. Bilim insanları, İsveç’teki kraterlerin bunun izleri olduğunu belirtti.
Scientific Reports adlı dergide yayınlanan araştırmaya göre, İsveç’te bulunan 7,5 kilometre genişliğindeki Lockne krateri ve Malingen yakınlarındaki 700 metre genişliğindeki krater, ikiz göktaşı çarpması sonucu oluştu.
Bilim insanları, göktaşının 458 milyon yıl önce 200 kilometre genişliğindeki bir göktaşının uzayda parçalandığını ve iki parçanın Dünya’ya düştüğünü kaydetti.
Araştırmaya göre, bu çarpmanın etkileri günümüzde İsveç’te halen görülüyor. Araştırma, kraterlerin ender bir gök olayı olan ikiz göktaşı çarpması sonucu oluştuğu yönünde uzun süredir var olan şüpheleri de destekliyor.
Madrid’deki Astrobiyoloji Merkezi’nden Jens Ormoe liderliğindeki ekip, ani çarpma sonucu değişen çökelti izleri bulmak için kraterlerde kazı çalışmaları yaptı.
Uzmanlar, Lockne kraterinin 600 metre uzunluğunda, Malingen’deki kraterin de 150 metre uzunluğunda bir cismin çarpması sonucu oluştuğu görüşünde.
Dünya’ya 458 milyon yıl önce çarpan iki göktaşının, Mars ve Jüpiter’in yörüngeleri arasında kalan Asteroit Kuşağı’ndaki büyük kırılma sonucu ortaya çıkan meteor yağmurunun bir parçası olduğu düşünülüyor.

RADYASYONUN KOZMONOT ÜZERİNDEKİ ETKİ ORANI SANILDIĞINDAN AZ

Rusya bilimcileri, radyasyonun kozmonot üzerindek etki oranının tahmin edildiğinden daha az olduğunu tesbit etti. Buna göre,uzay uçuşlarının daha sürekli olabileceği belli oldu.
Ama kozmonotların sağlığını korumak icin üzerindeki radyasyonun etki oranını daha da azaltmak gerekir.
Uzay tıbbı alanında araştırmalar yapan Moskova Tıp ve Bioloji Problemleri Enstitüsü görevlisi bilimcilerin tesbit ettikleri gibi, uzay uçuşu sırasında radyasyonun kozmonot üzerindeki etki oranı sayıldığından bir haylı az. Araştırmalar yapmış bilimcilerden Viyaçeslav Şurşakov,araştırmaların sonucu verilerin sürekli uzay uçuşlarının planlanması icin büyük bir önemi var,dedi ve şöyle konuştu:
Aslında daha uzak ve daha sürekli uzay uçuşlarının yapıbileceğini gösterdik. Böyle olduğu halde radyasyonun etki oranı oldukça büyük. Kozmonotların sağlığını korumak için etki oranı nasıl azaltılabilir? sorusu ortadadır.
Uzmanlar, uluslararası yörünge istasyonunda yapılan “Matröşka-R” deneylerini şaka olarak kukla oyunu adlandırdı. Uluslararası yörünge istasyonuna ulaştırılmış insan bedeni şeklindeki mankenler poliuritandan yapıldı. Çünkü poliuretan radyasyonu insan bedeni gibi soğurur. Mankenler içine de iyon radyasonu dozimetreleri konuldu.
Viyaçeslav Şurşakov’a göre, insan organizmasının kritik derecede önemli sistemleri ve ilk önce kan yapma, merkezi sinir sistemleri, mide ve bağışsaklar üzerine radyasyon etkilerinin oranını belli etmek lazımdı. Dozimetreleri insan bedenine sokmaya imkansız olduğundan, yapısı açısından insan dokularına benzer poliuretan mankenler kullanıldı.
Böyle manken ilk önce radyasyonu soğurma açısından kozmonotun uzay elbisesine benzer hermetik bir konteyner içinde uluslararası yörünge istasyonunun dış yüzeyine, sonradan da içine yerleştirildi. Öğrenildiği gibi,kozmonot yörünge istasyonu dışında iken üzerine radyasyonun etki oranı kişisel dozimetrenin gösterdiğinden yüzde 15, istasyon içinde iken iki misli az olur. Kişisel dozimetre genellikle uzay giysisinin gögüs cebinde bulunur.

RUSYA’DA MOLOTOF KOKTEYLİNDE KORUYAN KIYAFET GELİŞTİRİLDİ

Rusya’nın başkenti Moskova’da bulunan KlASS bilimsel üretim şirketi, “Spetsnaz” (özel tim) adını alan ve güvenlik güçleri mensubunu Molotof kokteyline karşı koruyan özel bir kıyafet geliştirdi.
Konuya ilişkin RIA Novosti ajansına açıklama yapan şirket sözcüsü Yuriy Kosırev, “Dünya genelinde kitlesel karışıklıklar sırasında Molotof kokteyli kullanımındaki artış nedeniyle Rusya kuvvet birimlerinde yeni koruma araçlarına ihtiyaç ortaya çıktı. Bu yıl geliştirdiğimiz Spetsnaz koruma tulumunun özelliği, tüm hayati organları kapatıyor olması ve bununla birlikte hafif olması ve ayrıca Molotof kokteyli ateşini geçirmiyor olmasıdır” dedi.
Şirket yetkilisi, “Özel tim veya polis memuru, yanan elbiseyi çıkarmak için yaklaşık yarım dakikaya ihtiyaç duyuyor. Sptetsnaz’ın çıkarılmasında azami kolaylık sağladık. Bunun için özel halkayı çekmek yeterli olacak. Elbise anında yere düşecek” ifadesini kullandı.
Molotof kokteyli, içi yanıcı maddeyle dolu ve boğazında fitil veya en basit örneğinde ıslak bezle tıkalı şişe. Son bir yılda Molotof kokteyli kullanımı, kitlesel karışıklıklar katılımcıları arasında büyük popülerlik kazandı.

ZEYTİNYAĞINDAKİ ÇALIŞMALAR

Illinois Üniversitesi’nde yürütülen araştırmalarda zeytinyağında, kalp yetmezliği tedavisinde önemli rol oynayabilecek bir madde tespit edildi.
‘Oleate’ isimli yağ molekülünün kalpte kan pompalanmasına yardımcı olduğu belirlendi. Uzmanlar, Oleate’nin kalp sağlığı üzerindeki olumlu etkisi nedeniyle zeytinyağı tüketilmesini ve kalp krizlerini önlemede statin (kolesterol ilacı) kullanmak kadar etkili olabileceğini belirtti.